4 Şubat 2016
Perşembe
Tuzla'da flamingolar aylak aylak dolanıyorlarmış, biz de gidip fotoğraflarını çekeceğiz.
Hem de bisiklete bineriz, spor filan olur mazallah dedik.
Oraya en yakın ve emin park yerini bulduk, arabaları bisikletsizlere teslim ettik, biz de başladık pedallamaya.
Bulutlar biraz oyun bozanlık edip, erken yerleşmişler gökyüzündeki yerlerine.
İstediğimiz ışık yok ama her istediğimiz de olacak diye bir şey de yok.
Yolun ters tarafında olmayı umursamadan bastık pedallara,
hepi topu 1 km sonra Boğaziçi köyüne sapacağız anayoldan ayrılıp.
Bu yaptığımız hiç doğru bir davranış davranış değil.
Bizim, tecrübeli bisikletçiler olarak örnek davranış sergilememiz gerekirdi.
Neyse, sağ salim ayrıldık anayoldaki uygunsuz rotamızdan.
Korsan başı bu köprüyü işaret edip, "Bak bunu belgelememiştik." dedi.
Ben kraliyet baş belgeleyicisi olarak hemen şahaneden hallice fotoğraf makinemi kuşandım ama yeterli bir zoom olmadığı için bu kadarını çekebildim.
Bu da bir belge sayılır nihayetinde.
Bir altını,
.. bir üstünü,
.. bir de giderini çektik mi mission completed.
İşte böyle de misyoneriz yani.
Uzuuuuuuuun yolculuğumuza başladık.
Neredeyse 5 km yol alacağız, kolay değil.
Hem de böyle bir havada.
Havanın nesi var demeyin, tepemizde yağmur yüklü bulutlar var.
Az risk değil bu.
"Yağmaz yağmaz." deyip tamamlanamamış taş binaya yöneliyoruz.
Oraya uğramayı seviyoruz.
Belki de bir iki flamingoya yakınlaşırız diye.
Flamingo yok, penguen verelim.
Bisiklete binen bu penguenler de pek şirin yahu.
Eğilip kameraya bakıyorlar, meraklı meraklı.
Poz bile veriyorlar.
Manzarayı da arkalarına alıp..
Sırıta sırıta..
Toplaşıp, hep bir arada..
Selfi bile yaparlarmış, aman da aman.
6 km pedalladık, yeter.
Şimdi mola zamanı.
Arabalılarla buluşup, çay-kek tıkınma zamanı.
Onbaşılıktan albaylığa terfi eden Spetnaz hanım, çikolatalı kek yapmış.
Yemez miyiz?
Flamingo yokmuş, kimin umurunda.
Bize keyif olsun.
Belki de burada bir flamingo vardır..
Yok mu? Olsun..
Biz de ne varsa onu fotoğraflarız.
Bak ne var burada..
Yok mu?
Bu da olur.
Hemi de nazlı.
Bu kızaktan ne tekneler geçti.
Gözetleniyoruz; "Köye yabancılar gelmiş kız. Isırsak mı?
Nuna..
Minnoş ve Spetz..
Saba Melike'si ve bendeniz.
Baş Komutan.
Çevreyi keşfe devam.
Nuna soruyor, "Ne çekiyorsun."
"Ne bulursam artık. Kısmetimize."
Sen de gir kadraja.
Bisiklet var..
Martı var..
Okaliptus altı motosiklet var.
Var oğlu var.
Bir tek flamingo yok.
Korsan başı pideciden topladığı ganimetlerle beliriyor ufukta.
"Tıkınmaya devam."
"Geliyorum Korsanbaşı uleması, bir de şunu fotoğraflayayım."
Yiyeceğe hayır demeyiz.
Komutan ve zurna-kornası.
Kek bitti, tabak tertemiz.
Flamingolar saat 16.00 da geliyorlarmış diye bir rivayet var, bakalım doğru mu diye görmek için dönüyoruz.
Bana biraz palavra bir duyum gibi geldi bu.
Hadi hayırlısı.
Martı var.
Penguen var.
Hala flamingo yok.
Baş korsanbaşı, "Olsun, ışık çok güzel, basın deklanşörlere." buyurdu.
Bastık biz de.
Hülya'nın umurunuzda değil ışık, fotoğraf, flamingo, martı, penguen .. vb.
İlk bisiklet gezisine konsantre olmuş, geçerken soruyor bana, "Bir sağ bir sol muydu?"
Yine o taş binaya gidiyoruz.
Burada ayak izleri var ama flamingoların değil.
"Hey NeO, kandırdık seni, gel yanımıza artık."
Hepsi deli bunların.
Al işte baş deli de geldi, tam olduk.
Biri taş binaya tırmanmaya çalışır, öbürü kapak kızı moodunda, bir diğeri yerlere eğilip kadraja girme çabasında, soldakiler "Şurada bir penguen gördüm sanki, yok yok başka bişi o."
Bu da ne?
Bir kamera gördüm sanki, hadi gülelim.
Yeni bir trend var, arka tekeri kaldırma.
Hemen moda oldu.
Bas deklanşöre.
Normal yok diyorum size..
Taş kulenin üzerine tırmanan Bahadır, zeybek oynuyor.
Kuşlar saklanmışlar bir yerlere ve biz onları bulamadık.
Bir başka sefere artık.
Anayolda bu sefer doğru taraftan.
Bozuk saat bile günde 2 defa doğru gösterirmiş.
Bisikletleri arabalara yükleyelim.
Mesut, "Bu sele arttı, ne yapayım bunu."
Tey allahım yaa...!
Şöför Nebahat, direksiyona geçince birden ciddi oldu.
Neden?
Anladım, yolda serseri motorcular var.
Şuna bak, korkulmaz mı bundan?
...
..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder