12 Ağustos 2016 Cuma

Bu sıcakta Datça..

8 Ağustos 2016
Pazartesi

Ortalama sıcaklığın 40 derece olduğu şu günlerde tura çıkmak akıl karı değilse de beni kimse durduramaz.
Aklıma takılınca yapmadan rahat edemiyorum.
Alp Aksoy'u bu sıcakta neşe ile turlarken görünce dedim ki; "Ben de ona takılayım."
Bodrum'a uğradığında konuştuk, dükkanı kapatıp pazartesi- cuma arası Bodrum-Fethiye-Bodrum gidip dönecektik.

Malesef Alp'in işi çıktı ve ben tek başına kaldım.
Pazartesi günü dükkanda tur için hazırlanırken son anda feribotla Datça'ya gitmeye karar verdim.



40 lira yolcu, 10 lira da bisiklet parası aldılar.
BBK indirimi filan da sökmedi.



Feribot 17.30 da, daha 20 dk var, bir dondurma ile marina tarafına yürüyüş iyi gelir.



105 dakikalık esintili bir yolculuk.



Kafa dinlemek için birebir.



Biraz daha hızlı olsa iyi olurmuş.



Feribottan ilk ben indim ama yeni taktığım lastik inmişti.
Hemen yedek lastiği taktım, 15 dk sonra Datçaya doğru yola çıkmıştım bile. 



10 km lik kolay bir yol.



Feribot İskelesi - Datça 10 km.



Datça'da akşam.



Bir zabıta memurunun önerdiği lokantada akşam yemeği.
3 kap yemek 9 tl.
Hemde çok lezzetli.



Meydanda müzik yapan kişilerle arkadaş oluyorum.
Onlar da beni kamplarına davet ediyorlar.



Terkedilmiş bungalovlarda kalıyor kimi, kimi de çadırda.



Ben de bu bungalovda kaldım.
Yere serdiğim havlunun üzerinde 1 saat uyuyor ve çatıdaki sincapın gürültüsüyle uyanıyorum.


--------------------------------------------------------------

9 Ağustos 2016
Salı




Sabahın ilk ışıkları.



Henüz güneş doğmamış ama ortalık aydınlanmış.
6.00 da yola çıkıyorum.



Yanımda 2 lt su var.



Yolda nasılsa yiyecek de içecek de bulurum.



Sabah serinliğinde pedallamak gibisi yok.



Yokuş mokuş dinlemem basarım pedala.



Saat 7.45



Hala suyum var, hala acıkmadım.



Balıkaşıran'a doğru..



Oldukça zorlu bir tırmanış oluyor.
Malesef suyum tükendi ve açlıktan başım dönmeye başladı.
Tırmanış bitmiyor ama ben bitiyorum.
Bulduğum bir çam gölgesinde 30 dk kadar uzanıp dinleniyorum.
Geçen araçlardan su dileniyorum ama sadece bir otobüs durmaya yelteniyor.
O da duracak yer bulamayınca devam ediyor.
Hazırlıksız ve acemice davranışımın cezasını çekiyorum.



Datça-Yeşil Deniz Sitesi 47 km.




Herşeye rağmen zirveye tırmanıyorum.



Başarmak güzel be1



Zirvede duran bir minibüsten su istiyorum.
"Yok malesef ya." deyip bir küçük pet şişede kalan suyu içiyor.



Zirveden iniş hızlı oluyor ama bir yokuş daha tırmandıktan sonra burayı buluyorum ancak.
Yeşil Deniz Sitesi.
Dışarıdan yabancı almıyorlarmış ama ben kapıda kimseyi görmeyince daldım içeri ve havuz başındaki yemek yenen yere gidip, "Açlık ve susuzluktan ölmek üzereyim. Bana yardım eder misiniz?" diye soruyorum.
"Elbette." cevabını almak ne şahane.
Önce bolca su, ardından şahane bir menemen ve ayran beni kendime döndürüyor.
Bir rica daha; "Havuzu kullanabilir miyim." 
Ona da evet cevabını alınca, hayata yeniden doğmuş gibi oldum.

Yeşil Deniz Sitesi kafeterya çalışanlarına çok teşekkür ediyorum.



Bördübet tabelasını görmüştüm, nasıl gidileceğini öğrendim ve bastım pedala.



Bördübet yolu, gidiş dönüş 5 km.






En çok görmek istediğim yerlerden biri.
Sahile inen yollardan birine giriveriyorum.



Al sana sahil!



Bunu yapanlardan herkes şikayetçi ama kimse yapmamış.



Kesin uzaylılar gelip kirletiyor buraları.



Yoksa bizde çok önemli bir laf var; "Temizlik imandan gelir."



Vay imansızlar vay!



Müslüman yapmaz bunu.



Büyük çöp torbaları olsa ve bu çöpleri toplasam diye düşündüm ama bütün günümü alırdı bu temizlik.
İnsanlığımdan utandım.



Hisarönü'ne doğru.
İlerideki bina Marina Resort, bizim Muhittin orada çalışıyor.



Yanına uğrayıp bir kahvesini içerim diye aradım.
Beni bekliyor.



Tam transfer zamanında geldiğim için Muhittin benimle zaman geçiremedi.



İşi bitene kadar şurada birşeyler yiyeceğim.



Muhittin beni Hisarönü'nde bir otele yerleştiriyor.
Zorlu bir etabın üzerine bu, ödül gibi oldu.
Gece, iş bitiminde uğruyor, sahilde sohbet şahane.


------------------------------------------------------------------

10 Ağustos 2016
Çarşamba



Sabah kahvaltısından sonra Bozburun tarafını görmek için çıkıyorum yola.



Hisanönü - Selimiye 22 km.
Git- gel 44 km.





İlk yerleşim birimi..



Orhaniye.



Çok güzel bir yer..



...



Burada durmuyorum.



Belki dönüşte denize girerim.



Soldan devam.



Hava sıcak ama bunaltmıyor.




Turgut şelalesi sapağında balcı amca ile eğlenceli bir sohbet yapıyoruz.



"Tabeladan sağ dön, biraz yokuş var ama vitesli değil mi senin araba?"



Evet benim araba vitesli ama bu sıcakta gel de sen çık bakalım %15 eğimli bu bozuk toprak yokuşu!



BBK her yerde.



Şelale turizmi.



Değirmen.



Bakımları yaptık diyor sorumlu arkadaş.



Ama çalışması için su lazım tabi.



Bu mevsimde sadece ördeklere yarıyor su.



Şarıl şarıl bir şelale değil malesef.



Bakalım yanındaki patika nereye gidiyor.




Bundan sonrasını yürümek için başka ayakkabı lazım.



Dönüş yolunda, bulduğum bir naylon torba ile halkımızın bıraktığı çöpleri topluyorum.
2 torba çöp: rakı şişesi, yeni çıkan pratik buz torbaları, 2 tek parmak arası terlik, bol bol pet şişe...



Değirmen şahane.



Lütfen çöp bırakmayınız.



Turistik şelale gezisinden sonra sağlam bir yokuş tırmanıp Selimiye'ye doğru pedallıyorum.



İnişte bu vaha çok güzel ama benim yolum uzun bu gün.



Deniz manzaralı şahane bir yolda pedallamak gibisi yok.



İşte Selimiye.
Tek Selimiye fotoğrafı bu çünkü uyuz oldum Selimiye'ye..
1 gün burada konaklasam diye düşündüm ve kalacak yer araştırdım.
Dediler ki en ucuz 160-170 e yer bulursun.
Peki bunun normali ne diye sordum, el cevap; 300-400.
Delirmiş bunlar; Üstelik su sorunu var.



Akyaka'ya pedallamaya karar verdim.
Niyetim orada Kerim'de kalmak.
Sağolsun her geçişimde beni misafir eder.
Selimiye yollarında fazla oyalandığım için Marmaris'e uğramadan devam ettim ama yine de son 30 km gece pedallamak zorunda kaldım.
Cılız ışığım yolu aydınlatmaya yetmedi ama gelip geçen arabaların ışığı yetti de arttı bile.
Toplam 104 km nin son 1 saati ve %7 eğimli yokuşlar zorlu geçti açıkçası.
Malesef Kerim'in işi çıktı ve Akyaka'ya dönemedi.
Saat 03.00 te bir otel bulup yastığa kafamı koyup sabah 11.00 de zor uyandım.


----------------------------

11 Ağustos 2016
Perşembe



Muğla'ya doğru bastım pedala.



Sakar yokuşundan önce sıkı bir kahvaltı yaptım.



10 km lik bir yokuş bekliyor beni.



Eğim %8 ve saat 12.20



27 dk sonra ilk duraklama 2 dk.



Tüm Sakar çıkışı boyunca 5 kez durakladım.
5 dk ile 15 dk arası dinlemeler ve 2.5 litre su ile tamamladım.



Bazı molalarda böyle görüntüler moral bozabiliyor ama ..



.. bu gibi şeyler de eğlendiriyor insanı.
Dar bir emniyet şeridi olmasına rağmen hiç sıkıntı yaşamadım.
Tüm sürücüler saygılıydılar.
Sadece 1-2 uyarı kornası aldım.
Bir çok da tebrik kornası geldi.



Bu son molada gölgenin de manzaranın da keyfini çıkardım.



Saman atılmış bir zemine bir bez ve havlumu serip..



Terapi gibi bir dinlenme yaşadım.
Tam nirvanaya varacaktım, bir gülme geldi, haydi NeO dedim, ermenin zamanı değil, bitir şu yokuşu.



25 kg yük ile 2 saat 20 dakikada yedim Sakar yokuşunu.



En güzel manzara budur.
Varacağım yer, inişin dibinde.



Otogara gidip bisikleti bagaja uygun hale getiriyorum.



İlk minibüsün şöförü "Deneyelim, sığarsa elbette götürürüz." diyor ama bagajına sığmıyor bisiklet.
Sıradaki bu minibüs şöförü, çözüme yanaşmayan kötü kişiliğiyle eksi puanları topluyor.



Bisikletin rahatça sığabileceği arka kısımda, engelli bölümüne koyduğu sandığa yolcu oturtacak elbette.



30 dk ara ile kalkan minibüslerin üçüncüsünün bagajına sığdırıyoruz bisikleti.



Günün şöförü  48 BB 6525 plakalı Muğla-Bodrum seferi yapan arkadaşa tebriklerimi sunuyorum.



Muğla otogarında beklerken, yuvasının yanında cıvıldayan kırlangıça, verdiği güzel enerji için teşekkür ederim.


...


..


.




Hiç yorum yok: