12 Mart 2018 Pazartesi

"Egom yüksek, özür dilerim."

 11 Mart 2018
Pazar
BBK Gümüşlük Turu

BBK, pek fazla tur yapmaz oldu.
Yapsa da ben gidemez olmuştum son zamanlarda, bunu kaçırmak istemedim ve 8.30 da uyandım.
Güzel bir kahvaltının ardından, Bodrum'dan yola çıkanları karşılamak üzere Konacık/Jandarma kavşağına ulaştım.


Yakınlarda oturan bu arkadaşlarım da tura buradan katılmaya karar vermişler.



Aman da ne iyi yapmışlar.



Bizde gelenleri karşılamak, fotoğraflarını çekerek olur efems.



Sabah kuzuları bunlar.



Bizden daha önce uyanıp, 9.30 da Oasis kavşağından yola çıkacaklardı, saat 9.54.
1 km.lik yokuşu 24 dk.da çıkmamışlardır herhalde.
Biraz geç başlamışlar tura sanırım.



Zafer, bisikletine taktığımız dev ruble ile yokuşların tadını çıkarıyor.
Para var çare var.



Turgutreis'ten yola çıkan arkadaşlarla Gümüşlük sapağında buluşuyoruz.



Burada, gözlüğümü çıkarıp bir yere koyuyorum, sonra da nereye koyduğumu unutuyorum.
Hikayesi birazdan.



Aramızdaki en tecrübeli bisikletçi Yıldıray.
Gençliğinde çok yarışmış.
Bu yüzden hala genç.



Bu uzun saçlı gençler ne zaman kanka oldular yahu?
Belki de eski arkadaşlardır, ben de her şeye karışıyorum!



Kavşağın karşı köşesinde bir dedikodu dönüyor ama ne?



Selçuk; "Sen kendi işine bak NeO." diyor.
Haklı, benim işim fotoğraf çekmek, millet kimi çekiştiriyor diye kafa yormak değil.



Zafer'in yüzü gülüp duru. 
Bisikletçinin mutlu olması bu kadar kolay işte; Tak büyük rubleyi, ol mutlu.



"Hah tamam, şu kişi de geldiyse geride kimse kalmamıştır, haydi yola devam edelim."
O kişi kimdir açıklamıyorum, "o" kendini bilir.

Gümüşlük'e doğru yola çıkıyoruz, bir süre sonra ben gözümde gözlük olmadığını fark ediyorum.
Bisikletin üzerinde yok, yakamda takılı değil, arka ceplerimde yok. Tüh, ya yolda düşürdüm ya da az önce duvarda filan unuttum deyip geri dönüyorum. Yollara ve mola verdiğimiz kavşağa bir göz gezdiriyorum ve bulamıyorum. Gruba yetişmek için basıyorum pedallara, bir yandan da "Daha dün konuştuk, en önemli aksesuarlardan biri gözlüktür." diye. Gözüne toz kaçar, sinek kaçar, onunla uğraşırken kaza bile yaparsın hafazanallah.
Derken gözüme giren sinekten son anda kurtuldum anlık refleksle ama olmadı, o minicik bahar sineği gözüme girmiş ve fena halde yaktı. Bir yandan eldivenimin kenarıyla gözümü ovuştururken, "Aklıma gelen, gözüme girdi." diye kendime kızıyordum, nasıl unuturum gözlüğümü diye.



Turgutreis tayfası dedi ki; "Dereköy'ün hemen girişinde küçük bir kahve var, Bodrum'dan gelen arkadaşlar için bir çay molası verelim."
Bodrum'dan gelen arkadaşlar dedi ki; "Yok daha neler, Gümüşlük'te mola vereceğiz ya!"
...
Grubu, burada mola vermiş olarak buldum.
Herkese sordum, kimse gözlüğümü görmemiş.
Gitti bizim gözlük.
Neyse, dükkanda henüz satılmamış 2 gözlük daha var.



Turgutreis Belediyesi'nden bir dilek kutusu güzelliği.
Bence hiç kullanılmamış.



Millet çay sırası beklerken, ben de mandalinalara takılıyorum.
Orada duran 2 kişinin gözlerine bakarak hazır torbalardan birinden bir mandalin alıp, "Göz hakkı." diyorum.
"Az önce bir başka arkadaşınız da aynı şekilde diğer torbadan aldı bir tane." deyince utanıp, bir torbasını satın alıp herkese dağıtıyorum. Beni cimri olarak belleyen arkadaşlarımın gözleri doluyor bu davranışıma. 
Arada bir (+) puan toplamak iyidir.



Bir de herkesi toplayıp, fotoğraflarını çekiyorum.
Bu turda beni çok sevecekler.



"Eller havaya!" komutuma hemen herkes karşılık veriyor.
Yaşasın (+) puanlar.



Bu pozitiflikte baharın da etkisi yok değil elbette.



Değirmelere doğru çıkılan yokuşta herkesi sollarken söylediğim sözler bence yine yanlış anlaşıldı ve burada malesef bol bol (-) puan topladım.



Bu yeni genç arkadaşım, her sarnıçın üzerinde fotoğraf çektirdiğim izlenimine kapılmış.
Haklı da!
Biraz da farklı fotoğraflarımız olsun diye bu güzel taş eve getirdim onu.



Sözünü ettiği sarnıçlardan biri de bu aşağıdaki.

  

Onu boşver de manzara nasıl?



Sarnıçın üzerine yeniden çıkıp fotoğraf çektirmemek için zor tutuyorum kendimi.



Pazar günü olmasına rağmen bol bol kamyon var yollarda ama bize dikkat ediyorlar.
Sonunda bisikletlere alıştılar mı ne?



Mutlu son, Gümüşlük çay bahçesi molası.



Bisikletimi park edip, kendime bir de sandalye sahipleniyorum.



Bu fırından elmalı kek alıp, limonlu duble çayla birlikte yemek, en büyük zevkim.



Gölgedeki masalar boş, herkes güneşe çıkmış.



Ben de öyle yaptım.



BBK turlarında bisikletlere pek iş düşmüyor diyerek, bir kaç eksi puan daha topluyorum.



Bir kaç güzel fotoğrafla kendimi affettirebilirim belki.



Bakın, biz!



Ne şekeriz değil mi?



Kankalar sohbette.



Bu masada uzun kalıyorum çünkü benim ne şahane bir bisikletçi olduğumdan söz ediyorlar.
Yaşasın (+) puanlar.



Bu arkadaşlardan pek yüz bulamadım nedense.



Olsun, ben de biraz dolaşırım.



Bu gün pazar, öğleden sonra burada yer bulamazsınız.



Saat henüz 12.01
Çok ilginçtir ki bu sefer Gümüşlük molası kısa sürüyor.



Hatta, Kadıkalesi'nde Efeler çiftinin malikanesinde bile uzun kalınmıyor.



Haydi hayırlısı.



BBK, bahar dopingi aldı bence.
Herkeste fazladan bir enerji hissediliyor.



Bu arkadaşımız da tur boyunca önden gidip, durup bizi bekliyor yol kenarında.
Tamam da, niye bisikletinden iniyor, onu çözemedim.



Bu fotoğrafı çekerken yanımdan geçen Zafer, benimle dalgasını geçiyor; "Kiralıkmış."



BBK



Enerjik BBK.



En sevdiğim.



Burada da çok kalmıyoruz, "Haydi" nidalarına şaşırıp kalıyorum.



Meğer, burada oturup çay içelim "haydi"siymiş o!



BBK bisikletlerinin neden yeni kaldığını anlamışsınızdır artık.



Kullanılmıyor da ondan.
[ Gelsin (-) puanlar. ]



En küçük BBK'lı, Şimal.



Anne Figen ve İnci.



Hemen bir kartımı bırakıyorum, yakında bir bisiklet lazım olabilir.



Kıskanç Levo' da benden gördü, o da BBK rozeti veriyor Şimal bebeğe.



Şiddetli israrlarıma dayanamayan grup, Akyarlar'a doğru yola çıkıyor.



Ben de bütün dünyayı etrafımda dönüyor sanıyorum.
"Yüksek Ego" yakıştırması boşuna değil galiba.



BBK gezilerinde gençleri görmek ne güzel.



Zaten artık tüm çabamız, gençleri bu spora yönlendirmek.



Abilerinden, ablalarından özenip, bu güzel spora başlasınlar istiyoruz.



Bir başlayan, bir daha bırakamıyor zaten.



Zafer çok mutlu demiş miydim?



Orman niyetli bir proje.
Keşke ağaç dikselermiş.



İlker, yeni adıyla "Fondo".



Alentrik Fügen.



Yolun başında ama hırslı.



Bence Bodrum'un en güzel manzarası.
Bir de güneş batarken görün, şahikuladenin fevkinde.
(Özür!)

  

Bu pozu çekerken bir gün kafayı yaracağım ama ne zaman?



Ne zamandır mola vermiyorduk!



Tam zamanı.



Yiyelim içelim, güzelleşelim molası.



Burasını da çok seviyoruz.



Küçük teknelerin bağlandığı rıhtımdaki bu çay bahçesi de burayı ne kadar çok sevdiğimizin farkına varmış. 
Duble çay 4 tl.

  

Onlar kurnaz, biz salağız.



Kimse itiraz etmiyor, gelsin duble çaylar.



Sodalar, ayranlar.



Ben de eskiden soda ve ayran içerdim.
Neden çaya döndüm bilmem.
Bundan sonra ben de soda ve ayran takılacağım.



1 torba mandalina da burada tüketiyoruz.
Sadece ben 6 tane yiyorum burada.
Öncesini ve sonrasını saymadım.



Ben yine huysuzluğumu yapıp, "Haydi yeter bu kadar, devam edelim." diye tutturunca Ahmet abim, "İyiyiz böyle ya, ne işimiz var?" dedi.
Ben de her zaman yaptığım espriyi ona yaptım aramızdaki yaş farkını unutarak; "Benim işim gücüm var, senin gibi serseri miyim?" deyiverdim.
Şakama ufak bir tepki verdi ama kızmamış gibi davrandı.
Ahmet abimden özür diliyorum. Biraz saygısızca oldu.
Sen beni seversin, affet lütfen.



Grup harekete geçince, ben de önden gidip, ilerideki bakkaldan su takviyemi yaptım.
Sonrasında da yola çıkanları karşıladım.



Bu gün grup bir başka çıkıyor yokuşları.

  

Yokuş esprilerimi bile takmıyorlar valla.



Bu yol şimdilik çok şahane ama ileride %14 lük eğimli yokuşlar var.



O zaman göreceğim sizi.



Güzellikleri sabitlemeye devam.
Henüz tükenmemişken...



Karaincir yolları.



Pek severim buraları...



Madem severim, hem de açık ara öndeyim, o zaman biraz geri gidip bir kaç fotoğraf daha alayım.



"Çok sevdim buraları, bir tur daha atıyorum ben." sözüm bile Yüksek Ego çağrıştırıyor bazılarına göre.



Olsun anasını satayım...



Ta ilkokul zamanına gidiverdim bir an.
Okulun önünde zaman zaman dilenen dilencinin repliği şöyleydi; 
"Kafam küçük abi!"
Gerçekten de kafası küçüktü ve bunu dilenme özürü olarak kullanırdı.
Benim bile üzülüp para vermişliğim var.
Bundan yola çıkarak ben de bu özelliğimi özür olarak kullanabilirim diye düşünüyorum.
"Egom yüksek abi!"



BBK kaplanları kolay yokuşu bitirip, Bağla yokuşu canavarını şöyle bir süzerken...



Burada da geride kalanlar bekleniyorken gruptan ayrılıp, molasız bir şekilde dönmeye karar verdim çünkü Kızılağaç'ta gün bitmeden halletmem gereken bir işim var gerçekten.
Arkadaşlarımdan izin isteyip ayrılırken bile "Yüksek egolu" olarak görünmekten kurtulamadım.

"Acelem var, bana müsade diyerek ezdin yine bizi abi."

...

"Egom yüksek, özür dilerim." 




Hiç yorum yok: