9 Şubat 2016
Salı
Saat 13.00 de Güvercinlikten (37° 8'8.76"N, 27°34'52.95"E) başlayan 33.5 km lik bir korsan tur.
Adını Korsanbaşı Fatih Grikorsan koydu; "Bahtsız Tilki Turu".
Hava, parçalı bulutlu, rüzgar sıfır.
Bahtlı, bahtsız tüm tilkiler davetli efems.
Biz BBK'nın korsanları, aslında gayet normal insanlarken..
Bir araya gelince deliriyoruz nedense.
Uçmuşuz da konmuşuz gibi.
Nevzat' da kondu verdiğimiz koordinatlara.
Hatice'nin elleriyle hazırladığı poğaçaları hızla mideye indiriyoruz.
Fatih kardeşim de bizleri görmeye gelmiş, motoruna atlayıp.
O da artık bisiklet gezilerine yeniden katılacak.
Yüzümüzde gülücükler, pedallamaya hazırız.
Hülya'nın ikinci turu bu, aynı çizgide gidemese de enerjisi yüksek.
Bir süre Mumcular yoluna devam edip, Pınarlıbelen tarafına döneceğiz.
Tur boyunca birlikte pedallayıp..
Yakın sürüşte bol bol sohbet imkanı buluyoruz.
Tom ve Ayçe' de kamyonetle bize eşlik ediyorlar.
Genelde hepimiz delişmeniz ama..
Bu arkadaşımız biraz, nasıl desem "bi acayip".
Bu da başka bir model.
İnek diyor ki, "Hep tren, hep tren, bıktım abi.. Bi de bisiklete bakayım."
Herkes de bana bakıyor..
İneğe bakın yahu..
Biz Bodrum'lular çok alışığız inek görmeye.
"NeO, önüne bak olum, düşücen müşücen.. Sonra vidaların oynayacak yerinden." deyip durular.
İyisi mi arkada kalayım.
Benim vidalarımı benden çok düşünüyor bunlar.
Arkada kalınca, rahatça arkaya bakıp, dil çıkarabiliyorum.
İyiymiş böyle.
Al işte yine inekler.
Sol taraftaki kahverengi ineğin bakışını beğenmedim.
Bas pedala Hülya.
İneklere selam verin arkadaşlar, "Biz dostuz" filan deyin.
Aklınızdan "yahni" filan gibi düşünceleri silin.
"Koyun kaç para?"
"Bin lira"
"İyi fiyat." diyor Mesut; "Bunlar gezen koyun."
Biz de gezen bisikletçileriz, koyunlar hakkımızda ne düşünüyor acaba?
Yolda çalışma var ama..
Yol olmasa da gideriz biz.
İhsan, kalenin içinden geçip, gol oluyor.
1-0 öndeyken bırakalım maçı.
Evet Hülya, o bir bisiklet.
Bizim gibi yap, üzerine bin ve pedalla.
""NeO, çek beni."
Bunlardan büssürü var.
Bu arkadaş da (ismi lazım değil), "Çok geri kaldık, ver elini, yardım edeyim sana." deyip duru.
Ya sabır.
Kek zamanı.
Okaliptusaltı Kahvesi.
Onca şamatamıza rağmen, 3 masada oynanan okey turnuvasından kafalarını bile kaldırmadı bu masum köylüler.
Böyle bir kafa bulmuşum öpmez miyim.
Yerim o kafayı.
Okaliptus deyip geçme.
Çok işe yarıyor.
Korsanbaşı, "Kek şahane ama ben size bir börek yaparım, parmaklarınızı garnitür yaparsınız." diye sallamakta.
Sude, "Fena değil ama benim de yapacaklarım var elbette. Görürsünüz siz." diye düşünmekte.
Turlarımıza kasksız katılmak yasak olduğundan şimdiye kadar gelememiş ama sonunda paraya kıyıp almış bir kask.
O da kadroya dahil oldu sonunda.
Usta fotoğrafçı olmak böyle bir şey işte.
Hiç aklıma gelmemişti sandalye üstünden çekmek.
Ben varsa yoksa eski evleri fotoğraflıyayım.
Sude, "Rahat bırak evleri NeO, yine geride kaldık bak."
Etrim'e varılmış da dönülüyor bile.
"Tamam tamam, NeO' da geldi, artık dönüyoruz."
Şu ineklere yakın geçmeyin diyorum.
Sonunda başımıza gelecek var.
İyi ki İspanya'da değiliz.
Aralarında boğa filan da olabilir hafazanallah.
Sude, alçaktan uçuşta.
Ha gayret, az kaldı havalanacaksın.
Aynı kahveye dönüp münazaraya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Nevzat, "Bir pinpon takımı kuralım. Tek gözlü korsan bantlarımızı takalım. Bir ikimiz de bacağını kestirip tahta bacak takar. Meşhur bile olabiliriz."
Korsanbaşı Fatih Grisakal, "İyi de bana büyük raket lazım, top küçük, masa küçük, bir göz yok, bacağın biri tahta, o kadar sıkıntıya gelemem."
Grihatçe, "Sen de antrenör olursun, her gruba bir baş lazım."
İhsan, "Ben starım, göz bantı neyse de tahta bacak olmaz, karizmamı bozar."
...
İyice uçtu bunlar.
Kahveyi terkediyoruz, eski huzuruna geri dönüyor.
Camiden yapılan anons; "Korsanlar köyümüzü terkediyorlar. Normal hayatımıza dönebiliriz."
Ben de niye kimse yok ortalarda diyordum.
Buradaki yolu da biz geçmeyelim diye kesmişler sanırım.
Yol yapımı, mizansenmiş.
Korsanlardan korkmayan bu kahraman kuçu, annesi ve ikiz kardeşiyle birlikte, bizimkileri kovalayarak uzaklaştırıyor. Yüzündeki zafer ifadesi bu yüzden.
Boyu 1 karış ya var ya yoktu.
Korsanlar hızla Pınarlıbelen köyünden kaçarak uzaklaşırken..
Sevinçten çiçekler açıyor..
Papatyalar dans ediyordu.
Güneş ufuğa yaklaştıkça artan rüzgar..
Korsanların dehşetinden uğultuya dönüşüyordu.
Yine ortalığı kasıp kavurmuştuk.
Gemilerimizi günbatımına sürerken.
Keyfimize diyecek yoktu.
Yaşasın biz..
Yaşasın acımasız korsanlar.
Dünyaya nam saldık.
Çok fenayız biz.
Deli korsan geliyor, tahta bacağımı saklayayım.
Grihatçe, "İşte kahramanımı buldum. Sevgililer günü bekle beni."
Albay Spetnaz, "Ganimetlerle geri dönüyoruz. Şölen için herşey hazır mı?.
Bu ne ilk, ne de son.
Korsanlar, tüm dünyaya nam salmaya devam edecekler.
Yaşasın Şerife bacım gelmiş.
Sonunda kurtuluyorum İhsan Deltasının zulmünden.
Sudekız, artık bütün gezilere katılacak.
Çok sevdi bizi, nedense.
...
..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder