9 Nisan 2014 Çarşamba

"Pamuk"

Antrenman turlarına devam.
Bu gün Çamlık'taki beyaz devenin yeni doğan yavrusunu görme bahaneis yarattım kendime.
Doğum zamanı olarak bu günlerden birinde olacaktı.
Bakalım dünyaya gelmiş mi?



Anlaşılan solo bir tur olacak.



Bagaj tamam, yol hazır.
Hadi.



Soluksuz, Kızılağaç yolundaki ilk tepedeyim.



Mangalcı'yı geçince, benzinciden sola, Çamlık yoluna..



Denize uzak olsak da sandalımız var.



Güzel köy Kızılağaç.
Hep söylerim.



İneği koyunu çoktur.



Çamlık köyüne varana kadar o kadar çok çam vardır ki, bir kısımını da kesmek gerekir ki sağlıklı gelişsinler.



Yasakları delip, evler yapmak moda.



Manzarı  da böyle olunca..



Devir fırsatçı devri.



Yol genişletme çalışmaları.



Taş ocağının yakınında eski bir sarnıç.



Suyu bol.



Hala kullanılabilir durumda.



Toprağın yedi kat dibine kadar inip taş derdine düşen, gözünü para bürümüş fırsatçılar, doğayı yok etmekten çekinmiyorlar.



Çilek kavşağında su molası.



BeBeK ve ben, çok mutluyuz.



Çamlık girişi.
İnek çıkabilü, sola dönülebilü.



Biz deve yavrusu görmeye geldik.



Sorduk, doğum gerçekleşmiş 1 hafta önce.



Çiftlik bakıcısı beni yuvaya götürdü.
Biz içeri girince yavru hemen yattığı yerden kalktı.
Anne ise hömürdedi.



Anne bağlı, tehlike yok, yavruyu sevebilirim.



Bakıcı sağ olsun.



Yavruya çok güzel bakılıyor.



1 haftalık ama benden büyük.



Bunu adı "Pamuk" olsun gari.



Bu da tavuskuşu yuvası.



Yuvanın sahibi.



Bir dahaki grup gezimizde bu bahçede konaklayalım diye düşünüyorum ben.



Eski konaklama kahvemizin 84 yaşındaki sahibi, kullanılmış çivileri düzeltme çalışmasında.
Hayatı boyunca arıcılık yapmış ve İstanbul'u bile o sayede görmüş.
Bu düzelttiği çivileri de arı kovanı yapmada geri dönüştürecek.



Onunla 2 çay içip, Etrim köyüne doğru pedallıyorum.



Yol kenarında hayvanlarını otlatan çoban sesleniyor.
Duruyorum, "Devam devam, durma." diyor.



Devam ediyor ve "Odunun deüğerini koru" tabelasına kadar devam ediyorum.



Etrim'e doğru inişte bu çeşmeyi görp duruyorum ama çok az su akıyor.
Bu yüzden içmekten var geçiyorum.



Hayvanlar..



.. ve onlara çobanlık eden bir kadın var.



Soruyorum, "O çeşmenin suyunu kestiler." diyor.



Daha ilerideki bu sarnıçta, biraz önce okul servisinden inen çocuklarla konuşuyorum.



Bu eski sarnıçın kapısındaki yazılı taşın turistler tarafından alındığını söylüyorlar.



Kimse de "Olmaz" dememiş.



Bahçelerindeki ineği alsalar, "Olmaz" derlerdi ama…!



Etrim, az ileride.



Etrim köy kahvesine gelmeden, bayraklı bir köy evi.
Gelin mi var, yoksa asker mi?



Köy kahvesine uğramadan devam etmek olmaz.



Çayımı içip, bu garip taşın ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ama sormuyorum.
Bu da bir dahaki sefere.



Kahvedekilere, "Eyvallah" deyip..



Etrim yokuşundan, Çiftlik köyüne gitmek üzere yola çıkıyorum.



Yani ve eski yanyana.
Hangisi güzel?



Yan evde teyzeler sohbette.



Etrim kahvesi arkamda kalıyor.



Köyden çıkmadan, bozulmamış görüntüler..



Yaşanmayan..



.. ve yaşanan evler.



Bu gürl gürl akan suyun tadına da bir dahki gelişimde bakacağım.



Şimdi önümde sağlam bir yokuş var.



Kısa (2km) ama sağlam yokuş.



Durmadan bas pedala NeO.



İşte yokuş bitti.
Bundan sonra Çiftlik köyüne hızlı bir iniş var.



Durmayacağım dedim ama yanımdan geçen bisikletli çocuk o kadar güzel gülümsedi ki duruverdim.
O da dursa diye baktım ardından ama ardına bakıp bakıp gülümseyerek devam etti yoluna.
"N'aber?" diye başlayan 2-3 cümlelik de olsa bir sohbet umdum sanırım.
Solo turlarda böyle oluyor bana, tebessüm eden bir yüz görünce konuşmak istiyorum.
Ne konuşacaksam!

Durmuşken de lastiklerimin havasını azaltmayı akıl ettim.
Milas turu için lastikleri taş gibi yapmıştım, güzel asfaltta akıp gitsin diye.
Çiftlik'ten Yalıya inerkenki asfalt çok bozuk, bu yüzden sert lastik çok sarsıntı yapıyordu.




Lastiklerin havasını azaltmam konforlu bir iniş sağlıyor bana.
Bu sefer çok yormadı iniş.



Çiftlik kahvesi yaz sezonuna hala geçmedi.
Kapalı.



Geren koyu da ıssız ama çok güzel.



Ağaoğlu namussuzu da burayı "Ötel Arazisi" diye tabelalandırmış.
Avucunu yalasın.
Yedirmeyiz.



Alazeytin sapağında soluklanma.



Yanıma aldığım ikinci küşük suyu neredeyse bitiriyordum.
Birazını da son yokuşun sonuna saklayıp, basıyorum pedala.



Kızılağaç da bitti.



Teknelerde değişen bir şey yok.
Durmadım.



Buradan sapmıştım Çamlık yoluna.



Mangalcı önünde de durmadan..



Son yokuşa sarıyorum.
Yokuşun sonunda kalan suyumu da bitirip, Bodrum'a doğru salınıyorum.


"Baba"ya bir selam ve doğru eve.

Oradan Avlu Bar'a, ses tesisatını kurup tekrar eve dönüp, Hale'nin ve Bahadır'ın yaş günü kutlamak için yeniden Avlu'ya dönüyorum.

Çok keyifli bir kutlama yemeğinde, 
dostlarla birlikte olup,
 eve huzurlu ve mutlu dönmek ne şahane yahu…



..

.







Hiç yorum yok: