Bodrum'da yaşıyoruz ve mandalinasız bir hayat düşünemiyoruz.
Bu pazar gezimizi de Mandalina Festivali'ne bağlamaya karar verdik BBK olarak.
Bodrum ve çevresinde yaptığımız bu şehiriçi turu laylaylom dediğimiz türden.
Herkes katılabiliyor.
İşte Sabahnur. Yakın zamanda kendini en çok geliştiren bisikletçilerimizden biri.
İlk katıldığı geziyi daha 5inci kilometrede terk etmişti, şimdi ise sabah 7.30 da Gümüşlük'ten buraya pedallayarak geldi ve bizimle bu turu tamamlayıp yeniden pedallayarak geri dönecek.
Helal sana Sabahnur.
Günün diğer kahramanları ise Turgutreis ve Ortakent'ten pedallayarak geldiler.
İşte muhteşem dörtlü.
Joe ve sabah kahvaltısı olan simitini çıkarmaya çalışan Tayfun.
Tayfun'un hemen arkasında payını bekleyen kuçu.
Bir güzellik abidesi; Fugen.
Yine en kalabalık gezilerden biri gerçekleşiyor.
Ben 32 kişi saydım.
Gençler sohbette. Bilin bakalım konu ne?
Elbette bisiklet.
Turun başlaması gecikince sabırsızlanan Emir (nam-ı diğer "Küçükkartal").
Fotoğraf çekmek için üzerine çıktığım mermer.
Kimbilir yine ne abuk bir heykel çıkacak ortaya.
Eski "Raşit'in Kahve" yeni Bodrum Cafe'nin tepesinden fotoğraf.
Denizciler dolu, Bodrum Cafe sinek avlıyor.
Çünkü fiyatları 2 misli.
Oh olsun!
Sabah "Oh olsun" umuzu zikredip rahatladıktan sonra..
Herkes hazır.
Hadi yola çıkalım artık.
Emrah, tur hakkında açıklamalarını tamamlıyor.
Kalabalık olunca tur rehberlerine daha fazla iş düşüyor.
Her kafadan bir ses çıkıp (Örneğin ben), düzen bozulabiliyor.
Her kamera gördüğünde poz veren kadın.
Poz vereceğim diye az daha düşüyordu yine.
Evet, tur başladı.
Vatana millete hayırlı olsun.
Trafiği aksatmamak için kaldırımdaki insanların sabah yürüyüşlerini aksatarak Marina tarafına akıyoruz.
Erken saatte pek fazla insan yok.
Oysa hava şahikuladenin fevkini bile abartmış durumda.
Marina çarşısının içine pisletle girmek yassah.
Bu ülkenin yassahlarından illallah.
Önüne gelen bir yasak koyuyor.
Kimbilir, bu Mindos kapısı harebelerinde de bu şekilde bir fotoğraf çekimi yassah olabilü.
Yassah değilse bile yakında olabilü.
Şu anda değilmiş gibi görünürken poz verelim gari.
En yükseğe çıkıp kuşbakışı fotoğraflar peşindeyim bu gezide.
Sizi gidi pozcular sizi.
Mindos kapısında işimiz bitti.
Haydi yola gençler.
Kask istemez.
Kızları ile tura katılan babalar, örnek bisikletçiler.
Gümbet'e geldik bile.
Minik bisikletçilerin karşılaşması.
Gümbet sahilini bu kadar sakin göremezsiniz.
O sakinliği de biz bozuvedik gari.
Denize girilecek bir gün.
Herkes aynı şeyi söyledi bugün. "Denize girilecek gün."
Aramıza yeni katılan gençler.
Başta çok heyecanlı olsalar da çabuk uyum gösterdiler gurup sürüşüne.
Bu küçük adamların durumu ne?
Ya bunun durumu.
Gördüğüm en şirin Rottweiler.
BBK, yeniden yollarda.
Era Yelken Kulübü denize açılıyor.
Gümbet sahilinin de sonuna geliyoruz.
Gelene geçene "Hav." deyip fotoğraf makinesini görünce poz vermek ne demek yahu?
İlk yokuşumuz yormayacak cinsten.
Otel Wow önünden sakin bir çıkış.
Yumuşak bir çıkış olmasına rağmen ilk kez bisiklet turuna katılan arkadaşlar var aramızda.
Onların yokuşu bitirmesini bekliyoruz.
İşte onlardan biri.
Kocası yokuşu tamamlayıp eşine devrediyor pisletini.
Herkes geldiğine göre Bitez'e iniş yapabiliriz.
Bitez sahili her açıdan başka güzellik sunuyor bize.
Bugün inişlerde bile zorlanan arkadaşlar var aramızda.
Hadi hayırlısı.
Onların gelmesini beklerken parka dalıyorum, benim arkamdan iki yeni nesil peşime takılıyor.
Küçükkartal Emir salıncak uçuşunda.
Bitez balıkçı teknesi.
Polis durumumuz hakkında bilgi alıyor.
Onların da bisiklet süresi varmış.
Emrah, her kafadan çıkan çatlak sesler için uyarısını yineliyor.
Herkes gelene kadar buluşma noktalarında beklenecek.
"Yedik yine fırçayı." sesleri kulağıma geliyor yeniden yola çıkarken.
Bitez sahilinde kum torbaları yapan işçiler.
Kimin için çalıştıklarını bilmiyorum ama onlar bize biz onlara şaşkın şaşkın bakarak geçiyoruz.
Şaşıracak ne var?
4 kişi denizde, 32 kişi bisiklet tepesinde.
Bitez sahili Lemon Tree'de mola veriliyor.
Biz köy kahvesini tercih ediyoruz.
Her zaman.
Anında bir köpüş beni farkediyor.
"Aa, Nezih gelmiş. Dur şuna bir merhaba diyeyim. Kesin çayla birlikte birşeyler tıkınır şimdi."
"Üstelik, beni de okşayacağından eminim."
"Aynen düşündüğüm gibi. Oooh, biraz da gıdıma doğru."
Üzümlü kekimi onunla paylaşıyorum.
Thomas; "Ya Nezih ya, hiç benim güzel bir fotomu koymuyorsun." diyor.
Onu da kırmayıp güzel bir fotosunu çekiyorum.
Biz köy kahvesinde işimizi bitirip guruba dahil oluyoruz.
Onlar da çaylarını yudumlayıp, keklerini tıkınmışa benziyorlar.
Sizce de öyle değil mi?
Ekip hazır. Önümüzde Aktur yokuşu var.
O yüzden evin beyi, arabayı eşine verip, bisikleti de kendine almış.
Haklı da, Aktur tokuşu biraz serttir.
Sağlam bisikletçiler pedallayarak çıkabilirler.
Ama yeniler yürümek zorundalar.
Her guruptan bisikletçimiz var.
Yorulsa da inatla yürümeyi reddedip pedallayan Ayşe ya da yokuş inerken bile yürüyen bisikletçilerimiz var.
Sonunda Aktur yokuşunu çıkıp, Dilek Yolu'dan aşağıya süzülüp Ortakent'te toplanma noktalarımızdan birinde yavaş bisikletçilerimizi bekliyoruz.
Ortakent sahilinin sonunda mola.
Vücudumuzun çalışmayan kaslarını da harekete geçirelim.
Bana da oyun çıktı.
Pisletimi çıkardığım yetmezmiş gibi, bir de ben çıkıp, çocukların bile yapmayacağı rezillikler peşindeyim.
Hah, aferin bana.
Bu kadar yükseğe çıkınca uçar mıyım acaba?
Uçamadım ama olsun, ben yine de mutluyum.
En azından düşüp kafamı kırmadım.
Dr Sezgin'i de eğlendirmiş bu durum. Ne mutlu.
Dikaaat! Uzun yol bisikletçileri.
Solda, Seçkin'in kızı ilk kez katılıyor.
Çok da başarılı.
Güneş yakıyor.
Durduğum yerde duramıyorum bu yüzden.
Keşke şort alsaydım yanıma.
Tayt pişirdi beni.
Fügen' de onun güzel fotoğrafını çekmememden şikayetçi.
Bence her fotoğrafı güzel.
Siz ne dersiniz?
Bu arkadaşı tanımıyorum ama öyle bakıyordu ki kıyamadım, onun da fotoğrafını çektim.
Sevinsin gariban.
Tayfun yine tıkınıyor.
"Bisikletçi her zaman yer." diyor.
Onun "Güzel çıkmadım, yok çekemedin." gibi serzenişleri yok.
Emrah bazen, "Beni çekmemişin o yüzden 'beğen'medim fotoğraflarını. Aaa varmışım, o zaman 'beğen'eyim." gibi laflar ediyor ama genelde memnun benden.
Öyle bir hissim var.
Burada daha fazla kalırsak saçmalamanın sınırlarını zorlayacağım.
Neyse saçmalamadan bir dostluk fotoğrafı yakalıyorum.
Hadi bir de güzel bulutları sabitliyeyim.
Olmadı, Küçükkartal'la oynayayım.
Neyse, oradan ayrılıp, çay içebileceğimiz bu yere geliyoruz.
Herkes benim kadar memnun bu durumdan.
Hazır bu kayaların üzerindeyken bir foto daha yakalıyorum.
Bizden ayrılıp buraya kaçan arkadaşlara da pişti yapmış olduk böylece.
Hacı da benimle aynı düşüncede.
Yakaladık onları.
Oooh. Keyifler keka.
Dedim ya kuşbakışı fotoğraf günümdeyim.
Babalı-kızlı geziye gelmişler bunlar.
Öyle olmaz böyle olur.
Bir foto-pişti de Emrah'tan.
Ne oldi? Bu sefer poz yok mi?
Dostluk.
Seçkin ve en değerlisi.
Yine onlar.
Millet sıcakta bir yayıldı ki sormayın.
Zor toplandık ve Mandalina Festivali'ne yollandık.
Düz yolda herkes pedallıyor.
Ama birazdan Dilek Yolu yokuşu var.
Dilek yolunda, daha önce dikkatimi çekmeyen bu heykel dikkatimi çekiyor.
Neyi ifade ettiğini ve yapanın kim olduğunu anlamaya çalışıyorum ama hiçbir bilgi yok.
Yazmaya utanmışlar sanırım.
Tanrım bizi sanatçılardan koru.
Gerçek sanatçı "Doğa" nın sunumu.
Ben dahil olunca iş bozuluyor tabi.
Neyse, bakalım yokuşta neler oluyor.
Emir "Küçükkartal" lakabının hakkını veriyor.
Pedala devam.
Sabahnur.
Gümüşlük'ten buraya pedallayan o değilmiş gibi.
Helal sana.
Yeni katılan arkadaşımız biraz zorlansa da, Erol şimdiye dek yaptığı antrenmanların hakkını veriyor.
Sonunda bütün gurup zirvede işte.
Hey gidinin BBK'sı bee..
Hop, anında Bitez Dondurmacısı'ndayız.
"Burada ne işimiz var, haydi festivale." diyoruz.
Al sana festival.
Kalabalık, eğlenceli.
Ama biz turun sonuna gelen pisletçiler, artık yorgunluk gidericilerimizi almak istiyoruz ve yeniden Bitez Dondurmacısı'na dönüyoruz.
Çaylar, dondurmalar, keşkül, kazandibi, dondurmalı fırın sütlaç gibi her türlü yiyeceğe balıklama atlayıp mideleri şişiriyoruz.
Ben, kendi payıma 10 mandalina yiyorum.
Bugün Mandalina Festivali günü.
Bağarası yollarından Bodrum'a yolculuk.
Sanırım 10 kişi kaldık.
Yolda herkes evine yollandı.
Akşam dönüşü hava serinledi, benim de kuru giysim kalmadı ama Ayten hızır gibi yetişti.
Fransa'dan aldığı rüzgarlığı bana vererek; "Al bakalım bunu kullan, geri vermene gerek yok, sana yaşgünü hediyesi olsun." diyerek günün en güzel hareketini yapıyor.
Süper.
Teşekkürler Aytencim, çok makbule geçti.
İnatçı yokuşçu Ayşe, son yokuşu da tamamlamanın keyfinde.
Yeni arkadaşımız da hiç fena değildi bugün.
Güzellikte "Birinci" olduğunu belirtmeme gerek bile yok sanırım.
İşte o Ayten.
Hediyen için yeniden teşekkürler.
Aslında bu hediyeyi kabul etmeyip tur sonunda geri vermeyi düşünmüştüm ama çok sevdim yahu.
Ayşe' de Ayten' de çok yakıştı deyince zaten durum belli oldu.
Bu kütüphaneci arkadaş da aramıza tesadüfen katıldı bugün.
Hoşgeldin kütüphaneci arkadaş.
Solda Fatih, zaten tanıyorsunuz.
"Yolların Fatih'i" o.
Bu nedir yahu.
Her yerde beni buluyor bunlar.
Sonunda Denizciler Kafe'de bitiyor turumuz.
Çok şahane bir gün oldu yine.
Son muhabbetler.
Nasıl? Yeni rüzgarlığım yakışmış mı?
Bence evet.
Neyse bu kadar şımarmak yeter.
Al işte yine buldu biri beni.
Günün tatlı sonu.
Sizce?
.
2 yorum:
Sevgili Nezih; (diyorum zira sen kızsan da ben seni sevdim)
Yine bir nezih kasiği yaratmışsın:-) Klasik dediyse sıradan filan demek istemiyorum; her zaman harika bloglar hazırlıyorsun. Ellerine sağlık; bu arada bu türü kaçırdığıma üzüldüm iyi geçmiş.
İyi ki varsın.
SSS
Emin
Emin dostum, tam tersine sevgimiz karşılıklı.
Sen de iyi ki varsın. ;)
Yorum Gönder