9 Şubat 2014 Pazar

Pembe balonlu gezi

BBK pazar turu için herkes çok heyecanlı.
Çünkü havanın nasıl olacağı hakkında bir çok farklı fikir var.
Ya yağarsa, ya yağmazsa, açarsa, çok yokuş varsa, penguen yoksa, lastiğim patlarsa...


Bütün bunları bir kenara bırakıp, doğada bisiklet sürmek isteyenler gelmişler.
İşte Erol.


Okyay, arka planda Yıldıray ve Deniz.


Muğla Pedalla grubundan Erkan ve arkadaşları.


Hayri usta ve ilk kez gördüğüm 2 yeni arkadaş.


Her pazar kurulan Mumcular pazarından mandalinalar alınıp köşe kafede masanın üzerinde yerlerini almışlar bile. İkram var israr yok.


Kalabalık olacak bu tur.


"Nezih, bi bakar mısın? Arka tekerde bi sıkışma var." diyen Sevgi'nin yanına ben gidene kadar, 
Hayri usta çoktan ameliyata girişmiş bile.


Bu hazırlık saati çok önemli.
Kimisi bisikletinin yolda bir arıza çıkarmasındansa turun başında çaresine bakmak için, yardım alıyor ya da kendi sorun varsa çözmeye çalışıyor.


Kimi tecrübeli sürücülerse tüm bakımları önceden halletmiş olmanın rahatlığındalar.


Ben de onlardan biriyim ve grup toplanana kadarki zamanımın bir kısmını, 
pazarın içinde fotoğraf avına çıkarak geçiriyorum.




Bu balonlardan bir tane alıp, şişirip kaskıma taktım.
Kırmızı diye aldığım balon şişirince pembe oldu.
Bu da benim şansım. 
Ben tüm renkleri severim ama bazıları renkleri dişi erkek diye ayırırlar.
Benim pembe balonumla dalga geçen arkadaşları buradan kınıyorum.


Pembe balonum kafamda, herkesle birlikte benzinciye gidiyoruz.
Benzinci için üzgünüm ama 43 kişiden hiçbiri benzin almayacak.


Biz karbon emisyonuna da karşıyız..!
Ne demekse..!


Emrah, bu günkü tur hakkında açıklamalar yapıyor.


Okyay' da günün ilk foto-piştisini yapıyor.



Pembe balon kaskıma bağlı bir şekilde grubun önünde yerimi alıp, baraja kadar öncülük yapıyorum.


Barajın sonunda Emrah başa geçiyor, ben de gruptaki arkadaşları ve yolu denetliyorum.


İlk olarak kaskını gidonda taşıyan Füsun'a -10 puan yazıyorum.
"Tuvaletteydim, geç kaldım, o yüzden kafama takamadım." mazeretini ise kabul etmiyorum.


Geziye ilk kez katılan arkadaşların 1 seferlik kasksız katılmalarına izin veriyoruz.
Aslında hiç de iyi etmiyoruz.
İlk gezisinde düşüp kafasını kırma olasılığı daha fazla bence.


Bak, Okyay bile takmış kaskını.


Yılların yarışçısı Yıldıray kardeşime, tecrübeli bir bisikletçi olduğu halde kask takmayıp kötü örnek olduğu için -20 puan yazdım.


Sadece eksi puanlarımız yok elbette.


Her yokuşu pedallayarak çıkan Ayşe ve Aysel'e +10ar puan, bazılarını çıkamasa da neşesinden hiçbir şey kaybetmeyen Sevgi'ye de + hislerimi yazıyorum.


Bugün hiçbir yokuşta yürümeyen Bahar'a +15 puan.


Füsun, kaskını ilk fırsatta takarak +5 alsa da çıkabileceği bir yokuşta yürüdüğü için o 5 puanı geri alıyorum.


Pembe panter Burcu'nun ilk gezisi. 
Yokuşta yürüse de eksi puan vermiyorum ona ve kask bilinci için +10 da gönülden ekliyorum.
Arka planda yüzünü gizlemeye çalışan Hale' de benden -10 unu alıyor.
Diyormuş ki; "Her yokuşta benim ne işim var burada, bir daha gelmiyeceğim." 
Her inişte de, "İyi ki gelmiş yahu."


Bir noktada başlayıp, dönüp dolaşıp yine aynı noktada biten gezilerde, 
ne kadar yokuş varsa o kadar da iniş vardır.


Adını yanlış hatırlamıyorsam Kemer köyüne geldik.
Asmalı Kahve'de mola.


Deniz'in lastiği patlıyor.
Hayri usta iş başında.
Yanlış anlaşılmasın, Hayri usta bunu gönülden yapıyor.
Bisiklet tamircisi ama pazar günleri izinli.


Yorgunluk atıyoruz ama turun başındayız.


Sabah kahvaltısı için iyi bir zaman.


Kandi halinde, mütevazı Asmalı Kahve'nin içi.


Ata'mın duvardaki yazıya bakışı manidar.


Tamiratlar, bakımlar gırla gidiyor.
Gezi değil, uygulamalı atölye sanki.


Dabıl foto-pişti.


Bu da çaktırmadan foto-pişti.


Ürkek kuçu ve pembe balonlu bisiklet.


Lorenzo'nun annesi Burcu ve Pasaklı Sally. :)


Köylüler her zaman tuhaf gözlerle bakarlar bisikletçilere.
Olsun, zamanla alışırlar.


Güzel havalar çiçekleri getirmiş.


Ürkek kuçu meydan ortasında.


Ben severken parmağıma bir ısırık atmaya çalıştı ama Burcu'yu sevdi.



Devam edelim dedik ama ilk virajda Erdal yerde buluyor kendini.
Viraja biraz sert girmiş ve yerler de ıslakmış.
Bir iki sıyrık var.
Ellerinde yün eldiven yerine bisiklet eldiveni olsaydı o da olmayacaktı.


Arka frende hasar var.


Arka lastik patlamış.


Tamirat ve pansuman sürerken Erdal, "Kafamı 2 kere yere çarptım." diyor.


Kasktan nefret eden Emrah o andan itibaren "Kasklı Emrah" olarak tarihe geçmeye hazır.
"Dersimi aldım." diyor.
Bir musibet, bin nasihatten iyidir.


Gezmeyin kardeşim köyde möyde.
Bohçacı bile istemiyoz.


Koyun, inek ..


Tabiki köpek gezebilir.


Burası köy, elbette inek gezecek.


Biz de o yüzden geliyoruz buralara.


Daha az 4 teker, daha çok 4 ayak.


Bu küçük kaza yüzünden önden giden arkadaşlar burada beklemişler.


Aferim size.


Beklerken 2 rekat da namaz kılaydınız ya.


Namaz kılmasalar bile dualarını eksik etmediklerine eminim.


İşte Erdal, yaralı eli ve yamuk arka tekerine rağmen yola devam ediyor.
Hiç bir şeyi olmayan Füsun' sa hala yürüyor.
Yanlış geziye gelmişsin Füs, Bodosk gezisi değil bu.


Neyse, o da inişlerde kullanıyor bisikletini.
O da birşey.


Hava "Yağsam mı, yarına mı bıraksam." durumunda.


Arada bir 'şıpır' da demedi değil.


En hızlı bisikletçilerimizden Kerim ve Okyay bile bu yavaşlıktan sıkılmak yerine doğada olmanın keyfini çıkarıyorlar.


Bu arkadaşlar da aramıza yeni katılanlardan ama gayet formdalar.
+10 ar puan da onlara veriyorum.


Bu sapağı kaçıran arkadaşlarımızla bağlantı kurup, dağılan grubu yeniden toplayıp devam ediyoruz.


Meşelik köyünden geçerken, öbür dünyanın varlığını hatırlatıyor Emin.
Tamam, ölüm var ama şimdi değil Emin.
Bas pedala.


Eşhedü, töbe tööbeee..


2 kişi hala katılmadı aramıza.
Amma dağılmışlar yahu.


Bekledik.


Bir de burada bekledik.
Anca geldiler. O derece yani.


Biz beklerken şüpheli bakışlarla bizi süzdüler.
"Merhaba dünyalılar, biz dostuz."


Kem gözlere maruz kalan Aysel, yer çekimine yeniliyor ve toprakla tanışıyor.


Dünyalılar bir zamanlar çok küçüklermiş.
Böyle küçük evlerde yaşayıp böyle küçük değirmenlerde ekmek yaparlarmış.
Bu tarihi kalıntılar bunun ispatı.


Yerçekimi Aysel'in ayağa kalkmasına izin vermiyor.


İşte sonunda yerçekimini yeniyor ve ayağa kalkıyor.


Hepimiz ibretle bu deneyimden dersler çıkarıyoruz.
Bazılarımız "Elem terefiş, kem gözlere şiş." diye bir tekerleme icat ediyorlar.


Yolda bu tekerlemeyi söyleyerek Boğaziçi yoluna giriyoruz.
Kem gözle bakmayan ve bitkilerin arasında eğilip kalkan bu kadınlara, 
"Ne yapıyorsunuz orada?" diye soruyorum.
El cevap, "Ot toplayıp duru."
"Akşama börek mi var evde?" diye soruyorum.
"Haşlaycez gari." diyorlar.


Bu kadar muhabbet bana yeter deyip pedallayarak arkadaşlarımın peşine düşüyorum.


Boğaziçi köyüne, burada fotoğraf çekmeden gideni dövüyorlar.


Dayak yemek istemiyoruz.


Şahane fotoğraflar için şahane pozlar veriyoruz.


"Bak şimdi, ben bisikleti şuraya koyayım, sen de arkasına geçip dişlerini göster mutluymuş gibi."


Bazılarınınsa umurunda değil bu durum.
Kimi mandalina yiyor,


Kimi … , herkes mandalina yiyor yahu.


Olmadı, hep beraber, topluca bu görevi de yerine getiriyoruz.


Fotoğrafla fazla oynarsan sonu böyle oluyor, demedi deme.


Sarışın, siyahlı kuğu, beyaz kuğu üzerinde.


Bayılıyorum bu pazar gezilerine. 
En tecrübesiz Burcu ile Türkiye'nin heryerini pedallamış Serkan yanyana bisiklet sürüyor.


Şurada sandallar var, gidelim fotoğrafını çekelim diyorum.


Gidiyoruz.


Sandallar var ama bununla ilgilenen sadece 3 kişi var.


Bir de Hayri usta bisikletini temizlemeye çalışıyor.
"Tuzlu su zarar vermez mi bisiklete?" diye soruyorum.
"Aa, burası göl değil mi?" diye o da bana soruyor.


Hayır, burası deniz.


Boğaziçi köyündeyiz.


Boğaziçi'nde kavga var lafı ile bir ilgisi var mı?


Birazdan olacak.


43 tane bisikleti bir arada görünce,


Köyün yönetiminden bir arkadaş yanımıza gelip, bu çevreye bisiklet yolları yapmayı düşündüklerini ve bizimle bu konu üzerinde çalışmak istediklerini söylüyor.
Kulüp başkanımız Emrah' da iletişim bilgilerini paylaşıyor.


İşe yarıyor bu gezilerimiz.


Daha da yarayacak eminim.


Değil mi kuçu?


"Doğru abi."


Burada çok zaman harcadık ama değer.
Yedik içtik..


Kuçuları sevip besledik.


Sohbetler edip..


Dostluklar pekiştirdik.


Hadi ama gidelim artık.


Yeniden görüşmek üzere, hoşçakalın.


Sırada Dörttepe köyü var.


Önce bu küçük tepeleri aşalım.


Kerim asflata çıkınca Bodrum'a pedallayacak.
Dörttepe yollarına girmez bu 'siyah inci' diyor.


Kavşakta arkadaşlarımızı bekliyoruz.


Erdal yaralı ama hala taş gibi maşallah.
Fotoğraf çekip,


Yol tarif edip duru.



Bekle bizi Dörttepe, geliyoruz.


Güneş çıktı yahu, farkında bile değiliz.


Farkettik ama yola kaptırmışız kendimizi.


Gidip duru.


"Yakışıklı bir pozumu çekersen, mandalinamı paylaşırım seninle." diyor Emin.
Çektim. Mandalinanın yarısını da kaptım.


Karşımızdan esen rüzgar güçleniyor ama ben grubun en arkasından öne doğru sprint atıyorum.
Kalan yolda Mumcular'a kadar Okyay'la yarışıyoruz.


Mumcular'da çaylarımızı alıp dinlenirken diğer arkadaşlarımız da turu bitirip bize katılıyorlar.
Boş sandalyeye oturan Hale; "Burada oturan var mıydı? Valla, olsa da farketmez kalkmıyorum, çünkü kalkamam." diyor.
44,3 km yol yaptı, bence dinlenmeyi çoktan haketti.


Yorgunluk çayıyla sohbet.


Son bir foto-pişti.


İlk turunun sonunda zafer çığlığı geliyor Burcu'dan
"Bitirdim ya!"
Tebrikler Burcu.
Aramıza hoş geldin.


Serkan, eli boş gelmemiş.
Dükkanından işimize yarayacak bir çok malzemeyi arabasına yüklemiş.


Çok uygun fiyatlarla, bir çok bisiklet malzemesi alıyoruz ondan.
Sağol Serkan, seninle birlikte pedallamak keyif oluyor her zaman.
Senin ve arkadaşlarının güler yüzlerinizi özleyeceğiz.


Bir turun daha sonuna geldik.
Sağolasın Emrah, iyi bir tur oldu yine.
Yenisinde görüşmek üzere.


Kerim, Bodrum'a gidip arabasını alıp dönmüş bile.


Bloğumun 10.000 inci tıklayışını sabitleyen Erol arkadaşıma küçük bir hediye.
Güle güle kullan Erol.

Herkese mutlu pedallamalar diliyorum.

Bisikletli kalın.


..

.

1 yorum:

Yelken dedi ki...

KALİTE Başka ne diyebilirimki,