1 Aralık 2013 Pazar

Ya yağarsa?

Hava durumu raporuna baksaydık, geziye gelmeyenler gibi biz de bu pazarı evde salak tv dizilerine bakarak geçirebilirdik ama "Dışarıda hayat var, yağmur da hayatın bir parçası." diyerek buluşma yerine geldik. Hem de rekor katılımla. 34 kişi.


Evden çıkıp yokuşu tırmandım ve Antik Tiyatro önüne vardım.
Herkes burada. Yani yağmurdan korkmayan herkes.


Ben de .. 


Herkesin yardımcısı Hızır Hacı bugün mesaiye erken başlamış.
Fatih'in yeni bisikletinin ayarlarını yapıyor.


Yeni bisikleti görünce, "Nereden aldın? Kaça aldın?" muhabetti hazır.


Guruba yeni katılanlar tanışma merasiminde.


Günün kahramanı Joe, oğlu Milo ile.


Yola çıkar çıkmaz atıştırmaya başlayan yağmur bizi endişelendirdiyse de daha Oasis'e gelmeden durdu.
Devam edip, bir çırpıda ilk yokuşumuzu tırmanıp Konacık'a geliyoruz.
Trafik ışıklarında geride kalanları bekleyip Ortakent'e doğru yola çıkıyoruz.


Havadan mıdır bilinmez ama bugün herkesin enerjisi yüksek.
Ortakent Belediye'si önünde toplanan gurup sadece 1 kişi fire verdi. 
Herkesin önünde yol alan ama sonrasında lastik patlatan Tomas geriye dönmek zorunda kaldı.


İlk molamızda sohbet gırla gidiyor.


Milo ve Joe.


Dedik ki; "Burada kuru kuru bekleyeceğimize köy kahvesinde mis gibi çayımızı içelim.
Üstelik Ortakent'in şahane simitleri de var.


Bisiklet  kulübümüzde herşey serbest.
Molalarda sigara içmek


Gezilere kasksız katılmak ve molalarda sigara içmek..


ve molalarda sigara içmek...


Offroadcularla, yol bisikletiçisinin sohbeti.
Ne konuştuklarını merak ettim doğrusu.


Ortakent kahvesinin sobası yanmış, amca da yerini almış.


Bizim grup elbette dışarıda oturuyor.


Serdar, Amerika maceralarını anlatıyor.


Yakaköy tırmanışı.


Grubun %80 i yürüyerek çıktı bu çok dik yokuşu.


Yokuşun sonunda, bir evin bahçesinde ağaç olmuş bir dinozorus..


.. ve bir yelkenli görüyoruz.


Az ileride bir yol kenarı ocağı.
Bu Yakaköy'lüler ilginç insanlarmış doğrusu.


Yokuşun sonundaki yol ayrımı biraz daha yukarılara götürüyor beni fotoğraf için.
Bu fotoğrafı çekip yine arkadaşlarımın yanına dönüyorum.


Dibekli Han molası.


Burada niye mola verdik bilmiyorum.
Pazar günü hiçbir dükkan ve sergi açık değil ve 5 yıldızlı otel fiyatlarıyla burada çay bile içmek kimsenin içinden gelmiyor.
Biz de kapalı dükkanları vitrinlerinden yansımalar filan çekiyoruz.


Ya da bunun gibi art denemeleri yapıyoruz.. :)


Buranın mimarisi çok güzel ama.
Her geldiğimde bu ayrıntılara takılıyorum.


Girişin labiret yollarında Tayfun.


Aynı karede olmaktan büyük mutluluk duyduğum yüce insanla beraber.


Sıkıntıdan maymunluğa başlayan ben.


Allahtan Hacı var. O beni sakinleştiriyor.


Turlarımıza ilk kez katılan bu arkadaşı tebrik ediyorum.
Ne kadar yorulsa da, turu sonuna kadar götüren 7 kişiden biri olmayı başardı.


Bahar'ın üstten görünüşü.


Bir de küçük çalıştay raporu.


Enerji dopingi.


Hava hep böyleydi ama yağmadı.
Aferim.


Hiç at arabası görmediğim için bir hatıra fotoğrafı alayım dedim.. :)


Dönüşte Bitez yollarında.


Kadrajıma girmek için herşeyi yaptı. :)


Bu bisiklet turları her zaman neşe veriyor bana.
Kimse de bunu bozamıyor.
Bazen de abartıp şımarıyorum.
Olsun o kadar.


Serdar'ın mekanından ayrıntılar.
Elektrik düğmesi hep böyle münasebetsiz bir yerde olur.


Güzel bir şaraplık.
Aynısından yapacağım.. :)



Umarım bu alan hep böyle yeşil ve boş kalır.


En uzun ve en keyifli molamız burada oluyor ve Serdar bizi çok güzel ağırlıyor.


Chef & Wine'dan ayrıntılar.


Kışın sadece pazar brançları yapılıyor.






Çok güzel mekan.
Tebrikler Serdar.


Bahçedeki zeytin ağacında bir uğur taşı.


Elbette ağaç böyle sulanmaz. :)


Bodrum'un çiçeği hiç bitmez.


Yaz gelene kadar o da dinleniyor.


.. ve Serdar'ın bahçesine dekor oluyor.


Bahçeye yayıldık da yayıldık.


Bir yandan da klasik müzik.
Gel keyfim gel.


Hacı ile foto-pişti yapmadan olmaz. 


Ayaklarım, çantam, kaskım, eldivenlerim ve Emir'in minik kaskı.


Bisiklet başında bisiklet muhabbeti.


Yeni bisikletiyle birlikte.


Grubumuzu sevmiş gibi görünüyor.


Unutmadan, grubumuzda elektrikli bisiklet bile serbest.
O derece yani..!


Artık Serdar'ın mekanından ayrılma zamanı geldi.
"1o dk sonra yola çıkıyoruz." anonsunu duyunca dedik ki; "Hadi, bu 10 dk yı Bitez sahilinde gidip gelerek dolduralım."


Bitez sahilini baştan başa geçtik.


Bitez buradan çok güzel görünüyor.


Döndüğümüzde, bizi beklemeyip oradan ayrıldıklarını gördük.
Belki yolda yakalarız dedik ama aramızdaki yorulanları düşünüp, Bitez dere yatakları kestirmesini denemeye karar verdik.


Bizden kaçan grubun geri kalanını Oasis kavşağıda yakaladık.
Kalanlar ve gidenler oldu.
Kalanlarla Bodrum'un içine girip, Kumbahçe'ye kadar gitmeye ve çay içmeye karar verdik.


Denizciler kahvesinde bugün bize katılamayan İsmail'den gelen telefon üzerine onu durup onu bekledik.


Denizciler kahvesinde  Bodrum'u koruma amaçlı afişler.


Kumbahçe'de bu manzaraya karşı çay içilmez mi?


Hemen yerimizi aldık.
Hacı, en güzel yeri kapma derdinde sanırım.


3 masa birleştirildi ve sohbete kaldığımız yerden devam edildi.


Kalan simitler paylaşılıp, taze çaylarla içildi.


Çılgın ikili yine buluştu.
İsmail, geç geldiği için çayları ödemeye söz verdi ama ödetmedik.
Daha yeni bisiklet aldı, bu kadar hesabı kaldıramaz.


Arkadaşlarım ve ben.


Bodrum kalesi ve ben.


"Daha gün bitmedi, bir de İçmeler'e kadar gidelim." dendi ve son 7 kişi bastık pedallara.   


Günü, bu güzel günbatımı ile uğurluyoruz.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Program süpermiş , keşke hastalanmasaydım :( neyse haftaya inş..eline sağlık..

Unknown dedi ki...

Ne güzel özetlemişsiniz! Fotolar da şahane! Ellerinize sağlık!

nezihoget dedi ki...

Ufuk, geçmiş olsun.. Aman havalara dikkat.
Bahar, teşekkürler. :)

Emrah TEZER dedi ki...

bir çırpıda zevkle okudum :) sanki hiç yaşamamış gibicesine