8 Ocak 2015
Perşembe
Sabah yerlerde buz varmış.
"3 bardak buz görünce, tuzlama isteyen insanlarımız var Bodrum'da :)" diye yazmış Bodrum Fen İşleri'nde çalışan bir arkadaşımız.
Ben de Facebook ta BBK sayfasına;
.. diye bir soru yönelttim.
Şu cevaplar geldi.
Bundan sonra şu diyaloglar gelişti;
İhsan'ın son yorumu görmeden ben yola çıkmıştım bile..
Nereye gittiğim değil neyle gittiğim önemliydi.
Bisikletin üzerindeydim ve mutluydum.
Yokuşbaşı'nı tırmanıp, Kızılağaç yoluna saptım.
Mangalcı'da geç kalanları beklememe lüksünü yaşayarak, hızımı kesmeden daldım Kızılağaç köyüne.
Bugün 2 ince tayt üzerine bacak korumalarım ve pedli şort taytımı giydim.
Bacaklarımda soğuğu hissetmiyorum.
Üzerimde de en altta teri dışarı atan ince bir içlik, onun üzerinde uzunkollu ve ince bir yün içlik, onun da üzerinde kısa kollu bir penye tişört var.
En üstte kışlık bisiklet montu.
Kask altında çift katlı bir buff, boyunda bir buff.
Ellerimde kayak eldivenleri (Manzella Z-Tech).
Ayağımda 3 çift kalın çotrap ve üzerinde B-Twin ayakkabı.
Acele ile gözlüğümü takmayı unutmuşum.
Küçücük bir toz tanesi sağ gözümü bulmayı başardı.
O bile en az 5 dk görüşümü kısıtladı.
Gözlük çok önemli, sakın evde unutmayın.
Yalıçiftlik'e kadar gitmeyi planlamıştım ama ayak parmaklarımdaki donma beni geri döndürdü ve Yalı çaybahçesine dalıverdim.
Bu soğukta açık olması ve çayın da taze olması büyük şans benim için.
Bir yandan duble çayımı içip ısınıken, bir yandan da 2inci ile 3üncü çorabımın arasına, ayaklarımın parmak kısmına gazete kağıdı sardım.
Rüzgarı kesip parmaklarımın donmasını engellerim diye düşündüm.
Şahane güneş,
Şahane ayaz,
Şahane soğuk.
Nikon'um çalışıyorken bir kaç fotoğraf çekeyim diyorum.
Bu fotoğraftan sonra çayımı bitirmek için fotoğrafa ara veriyorum.
Yeniden çekmeye çalıştığımda Nikon'um "Buraya kadar. Benden paso." deyip oyun bozanlık yapıyor.
Ama siz zaten bu yollarda çektiğim bir sürü fotorafı biliyorsunuz.
Artık bıkmış bile olabilirsiniz.
Böyle az fotoğraflı daha iyi bile olabilir bir süre.
Çayımı bitirir bitirmez dönüş yoluna geçiyorum.
Terimin soğumasına izin veremem.
Zaten sıkıntılı günler geçiriyorum, bir de hasta olursam tam iflas!
2 çorap arasına koyduğum gazete takviyesi bir süre işe yarasa da soğuk galip geliyor ve yeniden parmaklarım hissizleşiyor.
Geri dönmekle iyi yapmışım diyorum ve zorlansam da basıyorum pedallara.
Bir ara Mıstık kafede duraklayıp soba başında ısınmayı düşünsem de bu fikirden hemen vazgeçip duraklama bile yapmadan evin yolunu daha da kısaltmak için hızlanıyorum.
Kızılağaç'tan sonraki yokuşu nasıl çıktığımı hatırlamıyorum desem yeridir.
Parmaklarımdaki uyuşukluğa odaklanmam yokuşun zorluğunu unutturdu.
Vay canına!
Eve vardığımda kapıyı açmak için eldivenimi çıkarıp, çantada anahtarımı aradım.
Kapıyı açıp, bisikleti kadrosundan tutarak içeri taşıdığımda elim kadroya yapıştı sandım.
Terden ıslanmış giysilerimi çıkarıp kuru giysiler giydim.
Çoraplarımı çıkarıp ayak parmaklarıma masaj yaptım.
Kuru çoraplar giyerek dördü bir arada kahvemi (3ü 1 arada +süt) koyup, günlüğümü yazmaya başladım.
Ben turdayken Facebook ta şöyle bir diyalog gelişmiş;
Ben gelince de şunlar konuşuldu;
Birinci kahvem bittiğinde parmaklarım da eski haline gelmişti.
2inci kahvem biterken bugünkü yazımın da sonuna geldim.
Sevgiyle kalın, her fırsatta bisiklete binin.
Mazeret istemiyorum. :)
…
..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder