9 Ocak 2015
Cuma
Facebook ta "bu havada bisiklet mi, aman ha" adlı sempozyum sürmekte..
İzin verdiler mi bilmiyorum ama son yorumumu yazdıktan sonra ben çıktım.
Bugün ayağıma içi miflonlu botlarımı giydim.
Ne zamandır Yalıkavak yokuşunu tırmanmak istiyordum hazır erken yola çıkmışken "Hadi" diyorum.
Kime diyorum?
Kendime tabi, bizzat şahsıma.
Çünkü bu havada bisiklete binmeyi delilik olarak görüyor benden başka herkes.
Yazın sıcak diye bisiklete binmezler, kışın da soğuk diye.
Hepsi lapacı bunların.
"Yollarda buzlanma var" efsanesi ise inanılmaz.
Tüm tur boyunca bir tek Yalıkavak'ta yokuşunu geri çıkarken bir motorcunun önünde gördüm.
O da motosikletleri ya da dükkanını yıkadığı içindir.
Bu da ayrı bir aklı evvellik.
Yalıkavak sapağına girdikten sonra, Yaka köye yaklaşırken karşı yolda Kerim beni görüp sağa çekmiş.
Gelip geçen arabarlar ve rüzgar yüzünden anlaşamadık.
İlerideki benzinciye geldi Kerim.
"Yalıkavak'ta çok rüzgar var, uçarsın. Şuradan Yakaköy'e sap, Ortakent'ten geri dönersin." diye bana akıl verdi herkes gibi.
"Uçar mıyım?" dedim.
"Uçabilirsin." dedi.
"Yarın Milas'a pedallayalım" diyor.
Uçmayalım Milas'larda filan.
Karşımdan esen rüzgar ve Yalıkavak değirmenlere çıkan %8-%10 eğimli yokuş hızımı düşürdü.
Zirveye varmak gibisi yok.
Bu manzaraya aşık olmayan var mı?
Zirveye varmanın en güzel tarafı, bundan sonra hep iniş olması.
Buradan, deniz kenarına kadar hiç pedal basmadan inebilirsiniz.
Ama ben öyle yapmıyorum.
İnerken de pedallıyorum.
Sporda dinlenmeye yer yok.
Bu güzellik 10 dk molayı hak ediyor.
Bisikletten inip dinlenebilirim.
Güzel bir limonlu çay içimi ısıtıyor.
Dönüş çok daha kolay oluyor çünkü rüzgar arkamdan esiyor.
Ayrıca bir zirveye ikinci tırmanışınız çok daha kolay olur.
Pedallayın, ısının.
…
..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder