23 Kasım 2013 Cumartesi

"Arıyı da karıyı da gezdirecen."

Dünkü yağmurdan sonra bugün havanın nasıl olacağını kestirmek zordu. Bu yüzden sabah uyanında parçalı bulutlu bir hava yüzümü güldürdü.
Kahvaltıdan sonra Kerim ve Hacı ile telefonlaştım. Kerim'in işi var.
Hacı, İsmail'e de ulaşıp onu da çağırıyor ve Çamlık turu yapmaya karar veriyoruz.
10:30 da seni de Bodrum'dan alırız dedi Hacı. 
Saat 10:30 oldu ve telefon yok. Ben çıkarım usta, yolda beni yakalarlar deyip bastım pedala.



Yokuşbaşı'ndan çıkarken kale ve Bodrum fotoğrafı almadan olmaz.


Buraya kadar tırmanıp, bu sarnıcı etraftaki köpeklere yem olmamak için durup fotoğraflayamıyordum ama bu sefer köpekleri takmadım.


Onlarsa beni görüp hemen yanıma geldiler.


Şebelekler... :)


Ben itlerle oynaşırken Hacı ile İsmail'de yanımda durup, "Hadi seni de alalım." dediler.
O kadar yokuş çıkmışım, iniş eğlencesini es mi geçeceğim? 
"Olmaz, aşağıda buluşalım." dedim ve bıraktım kendimi inişin rüzgarına.
Mangalcı'ya gelmeden durmuşlar ve bisikletleri monte ediyorlar.


Taş ocaklarını geçene kadar durmuyoruz. 
Daha da durmayacaktık ama bu ağaç katliamını görüntülemek istedik.


Ne oluyor yahu? :(


Her zamanki sarnıç mola yerimizde yine durup tıkınmaca..


Bu gezi İsmail'in yeni edindiği Merida marka pisleti kutlama gezisi sayılır.
Merida'nın İsmail'le ilk büyük turu.
Bundan önce İsmail'sizmiş Merida!


Çamlık inişini belgeleyelim ve inişe geçelim.


Bir çırpıda Çamlık köyü girişindeyiz.
Tabelanın köye bakan tarafında "Hoşgeldiniz" yazıyor.


Hemen ardında da bu tabela ve İsmail'in şık pozu.


Köy kahvesine oturmadan tüm ıslak giysilerimizi kurusun diye asıyoruz.


Sohbeti şahane olan kahveci ile oturup çaylarımızı yudumluyoruz onun hikayelerini dinleyerek.


Bakmayın öyle sakin durduğuna neler yaşamış neler...
Bana köyden bir kız bulacak ve beni başgöz edecekti, sözü var.
Konu evlilik olunca da onunla ilgili hikayeler çıktı elbette ağızlardan.
"Kadınına iyi bakacan, gezdirecen tozduracan ki o da sana iyi davracak." diyor. "Arıyı da karıyı da gezdirecen." lafı da ondan çıktı elbette.


Şöyle bir hikayesi daha var. Uzak köylerden bir arkadaşı onu oğlunun düğününe çağırmış, o da gitmiş. Bir bakmış ki adamın iki oğlundan küçük oğlan evleniyor. "Büyük dururken neden küçük oğlanı evlendiriyon?" diye sormuş. O da, "Geçende traktörümün bir ön bir de arka lastiğini değiştirmem gerekti ve lastik almaya şehire gittim ama büyük lastik kalmamış ama küçük lastik vardı. Ben de olanı alıp, traktörüme taktım. Büyük lastik bulamadım diye küçüğünü takmasa mıydım?" demiş.


Çamlık'tan ayrılıp, Pınarlıbelen köyünü de geçip Mumcular'a  uğruyoruz öğle yemeği yemek için.
Doymuyoruz yahu.


Bu arada yine ıslananları serdik.
Bulutlu havada kurumasalar da biraz havalanıyorlar.


Bakkaldan suyunuzu da aldık.
Haydi yola.


Mumculardan henüz ayrıldık ki Hacı'nın lastiği patladı.


Biz onu fotoğraflarken o da iç lastik en hızlı nasıl değiştirilir dersi verdi bize.


Patlak lastiği çıkardı ve ..


Yanındaki yeni lastiği takıverdi.


Oldukça hızlı.
Becerikli adam bu Hacı.


Bir de şişirdik mi, haydi yola.


Gayet mutluyuz.


Mutluluğumuz kısa sürdü.
Yeniköy kavşağında aynı lastik yine patladı.





Hacı'nın hatası, dış lastiğin içinde lastiği patlatan şeyin ne olduğuna bakmamasıydı.


Hacı, bu sefer de bize lastik nasıl yamanır dersi veriyor.




Lastiği yerine takmadan bir kontrol daha yapmak için şişiriyor ve bir delik daha buluyor.
Onu da yamalayıp tekrar yola koyuluyoruz.


Yolda bu toraman inekleri beslemekten dönüyor.
Kendi daha fazla beslenmiş gibi görünüyor.


Orman içi yolda şahane havada pislet sürmek ne hoş yarebbi.


Hacı bugün kuyuları kurutacak kadar su içti.
Hala içiyor.


Yine durduk.


Yine tıkındık.


Yetmedi, inek otlatmaktan dönen baba kızı da besledik.
İsmail onlara mandalina ikram ediyor.


Bana da incir verdi.
Muzla şahane olur diye.
Şahane oldu.


İnanılmaz bir yokuş çıkıp Çocuk Mezarlığı köyünün kavşağına geliyoruz.


Yokuş mokuş dinlemem, her zaman neşem yerindedir.


Çocuk Mezarlığı'nı geçtik ve orman içi yokuşunu tırmanırken yine beslenme molası.
Allahım, dünyaları yedik bu turda.


Yadikçe kendimizi daha güçlü hissettik.


Daha da yermişiz gibi.. 


İnanılmaz güzel bir orman içi inişinden sonra Çiftlik köyü kahvesinde mola.


Hacı ile yine foto-pişti oynuyoruz.


Kahvedekiler oyuna fena dalmışlar.
Umurlarında bile değiliz.


Masamız böyle bişi.


Çaylarla beraber son kalan bir enerji barını paylaşıyoruz.


Yalıçiftliğe doğru inişte yine bisiklet kullanırken fotoğraf çekiyorum.


Bir gün bu cambazlığı yaparken başıma bişey gelecek derken..


Hoop, yerdeyim.. :)


Dirseğimde ve dizimde iki küçük bere dışında bir şeyim yok.
Çok yavaş gidiyordum zaten.

Berber çağırdı, "Gel kolonya sürelim." diye


İyi ki "Olur." demişim.
Bu şahane şeyle tanıştık.
Hepimize ayrı ayrı sevdirdi kendini.
Son zamanlarda gördüğüm en tatlı köpecik diyeceğim ama diğerlerine haksızlık etmiyeyim, hepsi çok tatlı bunların.


Yoldan geçen çifte arkamızdaki günbatımı ile poz veriyoruz.
Çok güzel bir gün daha dostlarımla ve bisikletimle...
İyi ki varsınız...



65 km sonunda doğanın bize hediyesi.





Hiç yorum yok: