Eylül
Tüm Bodrum bisikletçilerinin beklediği ay.
"Eylül gelse de şu sıcaklar azalsa. Bisikletimi özledim." diyenler hala yok ortalıkta.
Ben onları bekler miyim? Hayır, tabi ki.
Dün gece 7 bira, 1 paket sigara ile rekor kırmaya mı çalıştım bilmem ama çok eğlendim doğrusu.
Sabah 05:30 da yatağıma girince, 13:00 de ancak uyandım haliyle.
Anneyle iyi bir kahvaltı sonrası 20 dk da uzanmak beni toparladı.
Saat 14:30 da bisikletle çıkmaya karar verdim.
İnik lastiği şişirdim.
Nasıl bir tur olacağına karar veremediğim için en az malzeme ile yola çıkmaya karar verdim.
Saat 15:00 de pedallamaya başladım.
Kademe tarafından çıkıp, Kızılağaç'a saptım.
Niyetim Kızılağaç'tan Çamlık yoluna dönmekti ama dün gecenin izleri ve saatin geç oluşu yüzünden vazgeçtim ve sahile doğru akışına bıraktım bisikletimi.
Güzel, esintili bir hava. Neredeyse serin diyeceğim ama güneş güzel yakıyor yine de.
Deniz şahane olmasına karşın ben, uzanıp rüzgarın esintisinin ve güneşin sıcaklığının kokteylinde neredeyse uyuyacaktım.
Denize girenlerin gürültüsünden rahatsız olup yerimi değiştirdim.
Böylesi daha iyi.
Yağmurdan kaçıp doluya mı tutulacağım?
Bu iş makinesi bana doğru geliyor.
Neyse, beni geçip devam ediyor.
İleride, bir kamyon, denize fazla yaklaşınca çakıllara gömülmüş. Bu makine de onu kurtarmak için gelmiş sahile.
İşini bitirip, geldiği yerden dağdaki esas işine dönüyor, 'Yangın yolları açmak.'
Sahil, yeniden sessizliğe teslim oluyor.
Denizin rengi muhteşem.
Bir süre daha miskinlik yapıp, güneşten korunmanın yollarını aramaya başlıyorum.
Eskiden sahilde daha fazla ağaç vardı ama Ağaoğlu İnşaat buraları satın alıp, otel yapmak üzere hemen ağaçları kesmeye başlamış. Ne kadar iğrenç bir davranış.
Bir de yat limanı projesi vardı bu sahil için ama o da askıya alınmış.
Şimdilik bu sahili kurtardık.
Dere yatağında kalan bir kaç ağacın gölgesinde biraz zaman geçiriyorum.
Bir dere ve Eylül ayında suya sahip.
Vay canına!
Geri dönüş yolunda ilk bağarası yola dalıyorum ve bu sürprizle karşılaşıyorum.
Fotoğrafçı arkadaşım Mehmet Uyargil'in sözünü ettiği kiliseyi buldum.
Yoldan görülmeyen bu eski kilisenin içinde kocaman bir çukur var.
Hazine avcıları burayı da talan etmeye çalışmışlar ama yakındaki köylüden öğrendiğim kadarıyla yakalanmışlar ve şu anda hapiste cezalarını çekiyorlarmış.
Güya burası koruma altına alınmış.
Çevresinde tel örgü ve kilitli olmayan bir demir kapısı var artık.
Bu günkü gezimizde böylece sonlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder