18 Nisan 2016 Pazartesi

Pembe Panter morardı.

17 Nisan 2016
Pazar
BBK Milet-Doğanbey-Karina turu.

Muhteşem bir tur oldu ama  BBK'ya kurşun döktürmek şart oldu.
Başımıza gelmedik kalmadı.
"Balina kovaladı, timsah köpürdü, yıldırım tükürdü, arı küfür etti, köylü teyze "Good a ride." dedi, Pamuk Prenses yan baktı, dut ağacı gölgesini esirgedi, pembe panter morardı hatta sen de mi Brütüs.

...



Saati 7.00 ye kurdum ama 6.30 da uyandım..



Yarım saat direndim yatakta,



Sonunda kalkmaya karar verdim.



Buluşma yerine vardığımda hummalı bir çalışma vardı..



31 kişi ve bisikletleri, 10 arabaya nasıl sığar havuz problemini zorlanarak çözdük ve yarım saat geç çıktık yola.



1 buçuk saatlik araba yolculuğundan sonra Didim kavşağına vardık.



İsmi lazım değil, bir arkadaşımız yanlış yola girdiği için ..



Onu bekledik 1 buçuk saat.



Bisikletlerimizi denedik..



Çay içtik, gözleme yedik..



Hassas ayarlar yapıp bisikletlerimizi mükemmel hale getirdik.



Bir daha gözleme yedik..



Bir daha bisikletlerimizi denedik.



Herkesin ne güzel bisikletleri olmuş yahu..



Her biri kişiye özel zevkle seçilmiş.



Ne pedallarız ama bu gün.



Sanki yaz gelmiş gibi derken, vakit bir türlü geçmedi beklerken..



Yanlış yola sapan arkadaşımızı karşılamak için  koca bir yokuşu pedalladım herkes beklerken.
Sonra geri döndüm..
Meğer başka yoldan gelmiş ve yola çıkmışlar bile..



İlk küçük mola yerinde yetiştim sevgili dostlarımıza.



"Heyy, yaşasın, NeO tekrar aramızda." demiyor tabi..



Artık sıcaklar gölge aratıyor.



Kimimize de güneş işlemiyor.



Lastik tamir ederken geride kalan arkadaşlarımızı kontrol için bir geriye sürüş daha.



Sonunda hep bir arada pedallamaya başladık.



Atilla, yeni Scott'u ile mutlu.



Deniz, hala kiralık bisikletle tura katılıyor.
Hala güzel bir bisiklet seçemedi kendine.



Kolay değil öyle karar vermek.



Bisiklet seçimi zordur..



Pahalı mı? Ucuz mu alsam?



Şehir bisikleti mi? 



Yoksa dağ bisikletimi bana uyar?



Ona sor, buna danış..



Bir türlü karar veremezsin.



Ya da acele edip ve tecrübeli sözü dinlemeyip, üçüncü bisikletini alırsın.



Olur böyle şeyler, hepimizin başına geldi.



Biz, zamanında daha şanssızdık.



Seçim şansımız da yoktu,



Akıl veren de..



Mesela ben, 1.83 boyumla, 23 sene 15" bisiklet kullandım.
Şu anda 21" kullanıyorum. Aslında bu XL boy bana büyük ama ben bunu çok sevdim.



Akköy'de patlak lastik tamiri.
Aslında tamir etmedik, yeni iç lastik taktık.
Yanınızda yedek lastik taşıyın.
Yama yapsaydık en az 15 dk sürerdi, biz 5 dk da değiştirdik.



Burada lastik şişirmeye çalışıyoruz.
Bu eyleme yardım etmek için sırt çantamı çıkarıp, yandaki bahçe kapısına asıyorum ve içimden "Ben şimdi bunu burada unuturum." diye düşünüyorum.
Öyle de oluyor.



Milet'e doğru yol alırken Levent ve Bahar objektifime poz veriyorlar.
Levent yaratıcılığıyla üstünü çıkarmış, tabelaya tutunarak poz verirken, Bahar sadece boynu bükük kız durumunda.
"Bu mudur vereceğin poz?" diye soruyorum Bahar'a.
"Üstümü çıkaramicim NeO'cum." cevabını alıyorum.



Akköy'den geçerken, buranın adı hakkında tuhaf düşüncelere dalıyorum.



Yoksa bu "ak" şeyleri burayı satın alıp adını mı değiştirdi?



Ne fesatım değil mi?



Unuttuğum çantamı almak için döndüğümde bakkal kadınla bunun sohbetini yapıyoruz ve bu köyün komple CHP'li olduğunu öğreniyorum.



Akköy çıkışında, Milet'e doğru şahane bir iniş var.



Hala çantamı unuttuğumun farkında değilim ve inişin keyfini çıkarıyorum.



Milet'te herkes yayılmış, yorgunluk atıyor.



Daha önce gelmiş olanlar molayı dinlenerek geçirirken..



İlk kez gelenler Fatih Demirhan'ın rehberliğinde tarihi yerleri dolaşmaya çıkıyorlar.



Bense fiyatlara takılıyorum her zamanki gibi.
Bence yüksek.



Portakal suyunu gözüyle sıkıyor adam, fiyatların yüksek olması normal.



Deniz, "Boşver Nezih abi, alış artık bunlara." deyip duru.
Alışmak sevmekten daha kolay geliyor anlaşılan.
Şarkıydı di mi bu?



Milet molasında, çantamdaki çikolatayı yemek isteyince hatırlıyorum nerede unuttuğumu.
Akköy insanları gerçekten temiz insanlar.
Çantamı orada görmüşler ama dokunmamışlar bile.
Burada güzel insanlar yaşıyor.
Giriş cümlemdeki tek doğru olan "Good a ride." diyen teyze, burada yaşıyor.



Ben çantamı alıp dönünceye kadar Milet molası bitiyor ve Doğanbey'e doğru pedallamaya başlıyoruz.



Güle oynaya, sıcak havanın keyfini çıkarıyoruz.



Milet'ten Doğanbey köyüne kadar dümdüz bir 6 km lik sıkıcı bir yol var.



Toplanma molasında gırgır zamanı.



Alayım bir poz..



Bir de şöylesinden..



Güller açıyor gül yüzlerde..



Aşıklar kolkola..



Konu burada bisikletli küpe olsa da "kask kemirme" pozu ilginç.



"Nasıl gidiyor BBK?"



"Şahane."



Doğanbey'e geldik mi?



Ne gezer..!



Bu, yeni Doğanbey.
Biz, eskisine gideceğiz buradan.



Biraz soluklanalım..



Medine dilencisi gibi kenara oturalım..



Ya da normal insan gibi oturulacak yerlere..



Doğanbey'i daha önce görenler kahvede kalırken..



15 kişilik bir ekip eski Doğanbey'e pedallıyoruz.



Aslında konumuz Doğanbey'den çok..



Pedallamak elbette.



Trafiğin çok az olduğu bu güzel doğada pedallamak..



Kim bilir bir daha ne zaman olacak.



İşte Doğanbey sapağı..



Bu da çıldırmış bir Katırtırnağı.
Çok şahane kokar ama fazla yaklaşmadım çünkü arılar işgal etmişler bu güzelliği.



"Nasılız?"



"Şahaneyiz."



2 km yokuş.



Ardından Doğanbey'de dinlenme.



Yorulduk mu ne?



"Hayır Nezih abi, Özgür gelmedi hala, onu merak ettim."



Özgür bu, kim bilir neleri fotoğraflamaya dalmıştır.



O da benim gibi..



Her gördüğüne nişan alıp..



Basıyor deklanşöre.



Al işte, gelmiş Özgür'cüğün.



Buraya bisikletle gelmek de kısmetmiş.



Daha önce 2 kere daha burayı gezip fotoğrafladığım için bu gün fazla derinlere girmiyorum.



Diğer arkadaşlar da pek meraklı değiller zaten.



Oysa sokak aralarında neler kaçırdıklarını bilseler!



Burada da  ikiye bölünüp..



Bir grup dinlenirken diğer grupla önden Karina'ya pedallıyoruz.



Deniz kenarındaki Karina'nın çakması.



Bu sahilin sonu çıkmaz sokak.
Oradaki balık lokantalarından Karina'da balık yiyeceğiz.
6 km daha pedallamaya değer.



Aşağıda derede yüzen çocuklardan "Helloo" nasibimi alıyorum bu fotoğrafı çekerken.



Sonunda oturup, balıklarımız söyledik.



Yorulmuşuz..



Bu yemek molası iyi gelecek bize.



Bu mola sırasında, geride kalan arkadaşlarımızdan birinin tansiyon düşüklüğü, diğerinin de ayak burkulması yaşadığını öğrenip üzülüyoruz.



Yemeğimizi bitirip geri dönüş yoluna düşüyoruz.



Hoşçakal güzel Karina.



Kıyıyı takip eden yollardan, biraz daha tempolu pedallıyoruz.



Güneşin batmasına 2 saat var ve 35 km yolumuz kaldı.



Bu takım hava kararmadan zor bitirir o yolu.



Ekibin kalan kısmı bizi bu kahvede bekliyor.



Aynı zamanda yemekler de yenmiş burada.



Bir süre de burada takılıyoruz.



Kalan yolu pedallamak istemeyen arkadaşlar bir minibüse doluşuyorlar.



Tura geç başladık ve sıcak bizi yordu.



Onlar arabayla dönecekler başlangıç yerine.



Biz de pedallayarak.



Gölgelerimiz uzuyor..



ve akşam oluyor.



Güneş ufukta son kez göz kırparken başlangıç yerine erken dönen arkadaşlar 3 araba ile bizi toparlıyor.
Turun hepsini pedallayan Özgür, Melisa ve ben olsak da  hepimiz bu güzel günü keyifli geçirdik.
Rahatsızlanan arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.
Umarız en yakın zamanda eski sağlıklarına kavuşurlar.


...

..

.







Hiç yorum yok: