11 Temmuz 2014 Cuma

Bodrum'a bir Don Kişot gerekir.




Yazacak çok şey var deyip deyip yazmayı ertelemek olmaz.
Bir yerinden başlamalı deyip, başlıyorum işte.

"Bisiklet" yazdım ve durdum.
O kadar çok şeyi kapsıyor ki..!

Bisiklet diye başlıyorum yazmaya çünkü herşey buna bağlı gibi geliyor bana.

Yürüyüşe çıkmak, arabaya binip bir yere gitmek gibi değil bisiklet sürmek.
Bisiklet sürmeye başladığınızda herşey farklı görünmeye başlıyor.
Trafik akışı, yayaların yolu kullanım biçimi, yolların her sokakta ya da caddede ayrı bir şekile sahip olması yüzünden bisiklet kullanımınız sizi ayrıştırıcı bir kafa yapısına getiriyor.

Her sokak bağlantısında, her kasiste, her park cebinde inanılmaz ayrıntılar gözünüze çarpıyor.
Araba ile yol alırken ya da yürürken kesinlikle farkedemeyeceğiniz detaylar sizi düşünmeye itiyor.
"Bu böyle olmamalıydı" diyeceğiniz o kadar çok yanlış var ki.

Geçenlerde tam önümde bir motosikletli viraj alırken yere yapıştı.
Virajda o kadar hatalı bir eğim var ki bisikletle bile kaymak mümkün.
Adam düştüğü yerden kalkıp, ne olduğunu anlamaya çalıştı.
Anlayamadı.
O kadar yavaş giderken, böyle bir düşüş nasıl bir acemilik olabilirdi ki?
Oysa acemilik, yol yapımındaydı.

Belediyelerde çalışan bilgisiz insanların yönetiminde, bilgili olsalar bile boşverci zihniyete sahip yöneticilerle yapılan bu hizmetler insan hayatını hiçe saymaları yüzünden insan haklarına aykırıdır.
Bana kalsa (belki de) tümünü işten çıkarır ya da yoğun bir eğitime sokardım.

Belediyecilik çok zor, hele ki Bodrum gibi kışın ayrı, yazın ayrı bir nüfusa sahip çok özel bir beldede.
Tamam da kimse belediyeciliğin Rio Karnavalı olduğunu söylemedi ki zaten.
İşine gelmiyorsa yapma, yapacaksan da doğru yap.

Her hizmet için sempozyum düzenlemek ya da proje önermek zorundamıyız biz halk olarak.
Ben bu işi yapacağım diye o mevkiye geliyorsan araştıracaksın kardeşim.
Ne doğruysa onu yapacaksın.

Bütün ülkede bisiklet yolları istiyoruz, trafikte gün geçmiyor ki bir bisiklet kazası yaşanmasın, bir çoğu da ölümlü kazalar üstelik.
Tüm dünyada bir bisiklet sevdası çığ gibi yükselirken, sen neden öncü olmayasın bu durumun çözümünde.

Çalış, daha çok çalış, kafa patlat, yeni proje ekipleri kur, doğru ve işlevsel hizmetler yap.
Biz, halk olarak bunu bekleriz.
Sen kurum olarak bunu devlete, trafiğe, kaymakamlığa ya da karayollarına iletmek, peşine düşmek, çözüme erişmek ve uygulamak zorundasın.
Önder ol, biz de takdir edelim ve destekleyelim.

Tecrübeli, aydın, akıllı ve bilgili insanlara danış, yardım iste.
"Ben bilirim, yapacağım, zamanı var" kibirli davranışlarından bıktık artık.

Böyle sivri dilli olmak iyi bir şey değil.
Seninle aynı fikirde olmayanları ya da hedefindeki kişileri yaralayıp düşman kazanabiliyorsun da susmak daha kötü kendi içimde.
Söyledim rahatladım olmaz.
Zaten henüz rahatlamadım.
Söyle söyle bitmez.
Bodrum öyle çarpık bir düzene sahip oldu ki arkadaşlarımın Bodrum konusundaki şikayetleri bezdirdi beni. 
"Neden hala buradasınız? Gidin kardeşim. Ya da çözüm üretin." diyorum onlara da.
Herkesin bir çözümü var elbette.
Kimisi yaz gelince Bodrum'u terk edip başka yerlere gidiyorlar. Helal olsun onlara, yapabiliyorlar.
Ben yapamıyorum. Yapabilsem de yapmak istemiyorum.
Ben burada mutluyum.

Ben Bodrum'luyum.
Hem yazın sıcağında, hem de kış aylarının şantiye ortamında.
Yaz kış, her beldesinde, her koyda, her köyde olup bitenden haberdar olup, her yöresinin tadını çıkarıp, sorunlarını anlamaya çalışarak.
Her ne kadar şehirleşse de Bodrum benim köyüm.
Yalıçiftlik'te bir kütüphane olması gerekir.
Kisse'de yapılaşma olmaması gerekir.
Hayvan barınağında daha çok çalışan gerekir.
Torba çöplüğünde artık yangın çıkmaması gerekir.
Taş ocakları artık kapatılması gerekir.
Bakir koyların gözetimi, denetimi şarttır.
Esnaf denetim masalarının kurulması, her işletmenin bölgeye göre belli bir yoğunluğu aşmaması gerekir.
Tüm bunlar aynı zamanda bölgede yaşayanlarca kontrol edilmesi gerekir.
Halkın bu konuda bilgilendirilmesi ve görevlendirilmesi gerekir.

Daha çok var yazacağım ama geç oldu, yoruldum yazmaktan.
Yarın devam ederim.





Yarın olmuş, biraz daha yazayım o zaman.

Ne yapılması ya da ne yapılmaması konusunda söylenecek çok şey var.

Bodrum'a ilk kez geldiğimde ( yıl 1981), limanda çok az tekne vardı ve sandal kiralayıp dolaşabiliyordunuz. Ben de öyle yapmıştım.
Gece, yaşadığım o keyfi kelimelerle anlatmak zor.
Bodrum beni içine almıştı.
Şimdi ise Tepecik kafede oturduğunuzda teknelerden kaleyi görmek bile zorlaştı.
Neredeyse bir ev büyüklüğündeki, kimi de evden büyük teknelerini buraya kıçtan kara bağlayıp, içinde televizyon seyrediyorlar. Bu arada teknenin motoru çalışıyor ve tüm eksoz dumanı kafede oturanlara geliyor. Al sana Bodrum havası.

Karşımızda bomboş duran kokoca bir Karaada duruyor. Oraya bir liman yapılsa mesela.
Önce zor gelir herkese ama mecbur olunca bunun getirisi çok olur Bodrum'a ama nerede o Don Kişot?

Daha çok ev ve her kış bomboş duran siteler.
Gecekondu mimarisiyle yapılmış dipdibe evlerde her kışın sonunda dünyanın parası harcanarak ekonomiye darbe vuran tadilatlar.

Çakma mimarlar, beceriksiz marangozlar, üçkağıtçı dekoratörler, pürcahil tesisatçılar yüzünden her yıl mağdur olan binlerce ev sahibi.
Adliyelerde gittikçe çoğalan davalar.

Her yıl çarpık yapılanma yüzünden yaşanan kaos ve bu kaosu güya düzeltmeye çalışan kaos canavarları. Fırsatçı bir sistemin egemen olduğu ve cenneti cehenneme çeviren onun fırsatçı hizmetkarları.

Birkaç yılını buralı olarak yaşadıktan sonra nüfusun gittikçe artmasından, her yıl trafiğin, herşeyin fiyatının artması ve kalitenin düşmesinden şikayetçi olan yeni yerleşimciler "Yeter artık gelmesinler Bodrum'a" deme yüzsüzlüğünü gösteriyorlar. "Çok bozuldu Bodrum. İpini koparan buraya geliyor."
Sen de onlardan biri değil misin be güzel kardeşim?

.. devamı var…!




Hiç yorum yok: