3 Nisan 2014 Perşembe

Yüzümüze yansır..!

Şaka maka 2 Nisan oldu.
Uyandırma servisi İhsan'la uyandım;
"Hadi Kumbahçe'ye."

Küçük ve hızlı bir kahvaltı, "Kahvaltısız çıkmam abi."
Bisikletsiz hiç çıkmam.

324 pedal sonunda Kumbahçe'deyim.
İhsan'la senkronize biçimde, bizi bekleyen Fatih'e katıldık.

Ardından Türker, Ayşe, Bahar..
Hatta daha sonra Emin bile bize katıldı.

Güzel insanlar buluşması.
Bize katılamayan diğer güzel insanlarımızı andık, kimi zaman içimizden, kimi de sesli olarak.


Böyle bir manzaranın karşısında..
Deniz, güneş, güzel bir tekne, süzülerek kadrajıma giren Jonhattan Livingston…
Halikarnas Disko'nun iskelesinin kalıntılarının bile bu güzelliği bozmaya gücü yetmez!



Güzel sohbetler sonrasında işlerimize dağılıp, akşam üzeri tekrar buluştuk güzel insanlarla..
Gece turu öncesinde, erken buluşup atıştırma zamanı.



Fatih'in gece turları için hazırladığı aydınlatma çalışmaları..
Önde üç far..



Arkada üç stop lambası..



Burcu ve Fatih, "Bu adam ne yapıyor yine?" durumundalar..



Ben yine fotoğraf makinemle aşk yaşıyorum..
Ardından Bahar sultan da teşrif ettiler.



Fatih'in arka lambaları, ikisi iki tekerin yanında kadroya bağlı, diğeri sele çantasında korsan ışığı şeklinde.
Biraz abartmış ama gece turlarında çok yararı oluyor bu ışıkların.



Buluştuğumuz Musto'dan detaylar..
Musto'nun işletmecisi de bir bisiklet aşığı.
Dükkanındaki detaylarda bunu görmek ne güzel.



Camın içinde, bir sürü ilginç bisikletinden biri.
Üstte, BBK'dan arkadaşımız Ufuk'un sanat eserleri.
O bir tel ustası.
Açtığı yeni dükkanından fotoğraflar olacak bloğumda, yakında.



Çok hoş bir bisiklet.
O bir klasik.



Ayşe' de katıldı aramıza, cici KTM bisikletiyle.
Daha sonra bir çok arkadaşımız buradaki toplantımıza dahil oldu.
Ben birşeyler atıştırdıktan sonra, daha sonra onlara katılmak üzere, alışveriş edip eve döndüm.

Evde, bisikletimin ışıklarını elden geçirip, yenilikler yaptım Fatih'ten özenerek.
19.30 daki buluşma yerine vardığımda hiç kimsenin orada olmadığını görünce şaşırdım.
Neden erken çıksınlar ki?
Emrah'a, nerede olduklarını sormak için telefonumu aldım elime, tam arayacaktım ki telefonun saatini görünce bende jeton düştü.
Saat 20.30
Evdeki masa saatini 1 saat ileri almayı unutmuşum.
Telefon etmeyi boş verip bastım pedala.

1 saatte ne kadar yol almış olabilirler ki?
Tura katılanlara göre değişir elbette.
Çünkü en yavaş giden bisikletçiye göre ayarlanır turun hızı.

Düşünmeyi boş verip biraz daha güçlü bastım pedallara.

Mindos kavşağında da kimse yok.
Gümbet sahilini es geçip, çarşı içinden pedallayıp Bitez'e çıkan yokuşa doğru giderken tam köşede bir bisikletçi, elinde bisikleti, geriye dönüşte.
Yanına gittim..
Yeni bisikletçi kızlardan biri..
"Dizimdeki ağrı yüzünden dönüyorum ben, diğerleri devam ediyorlar." dedi.
"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" dedim.
"Yok, ben yavaş yavaş dönerim, beni merak etme, sen devam et lütfen." deyince ben de yokuşa pedalladım.
Helal olsun, ne kızlar var.
Gece vakti, üstelik dizindeki ağrıya rağmen başının çaresine bakabiliyor.
...
Aklım onda, bastım pedala.
Yokuş bitti, İşbankalılar sitesinin önünden Bitez sahile, daldım rüzgara.
Arkamdan gelen motosikletlinin önüme geçmesine izin vermedim ama yokuş bitmeden bir bisiklet ışığı belirdi önümde.
Onu geçmedim.
Baktım, bizim Hatice.
Hiç ses etmeden arkasından inişi sonlandırdım.
O sağa döndü, bense sola.

Bitez sahilinin Adaboğazı tarafında yakalarım ekibi, diye düşündüm ama ileriye bakınca hiçbir bisiklet ışığı göremedim.
Durup, bir daha baktım.
Yok o tarafta değiller.
O zaman, Aktur tarafına devam etmişlerdir, Hatice' de bilerek sağa dönmüştür dedim.
Ben de sahilden Aktur tarafına pedalladım.
Sahilin bitiminde yakaladım Hatice'yi.
"Aa, Nezih, gelmişsin ama ben çok yavaşım yaa.. Bu işi beceremiyeceğim." dedi.
"Saçmalama, daha çok yenisin. Bir kaç hafta içinde kendini daha iyi hissedeceğinden eminim. Hafta içinde de pedallamak için fırsat yarat kendine." gibi bir şeyler geveledim.
"Sen beni boşver, öndekileri yakala. Ben yavaş yavaş gidiyorum." dedi.

Bu işte bir iş var ama neyse..
Emrah'ta motor olacaktı bu gezide, nasılsa onu kontrol edecektir diye düşünüp, Aktur yokuşuna yöneldim.
Yokuşun sonunda yine kimse yok.
Allah allah, bu hafta çok hızlı bir ekip var o zaman diye düşündüm.

Dilek inişinin cazibesine dayanamayıp bıraktım kendimi Ortakent'in açık kollarına.
Ortakent'te çay molası verdiğimiz köy kahvesinde bir başka şaşkınlık yaşadım.
Kahve kapalı!
Sahile pedalladım.
Sahildeki ilk lokantaya "Bisiklet gurubu geçti mi buradan?" diye sordum.
El cevap; "Yoo."

Hadi buyrun..!

Soldaki rıhtım ucundaki kafeye bakayım o zaman.

Açık. 
Güzel, o zaman buradadırlar.

Yine yoklar!

Artık telefon etmenin zamanıdır.
"Emrah, neredesiniz yahu?"
"Abi, biz Dilek yokuşunun tepesinde şimdi toplandık."

Geri dönüp onları karşıladım ve beraberce yine bu kafeye geldik.




Sonunda buluştuk işte.
Hatice' de onlarla beraber.
Meğer, Adaboğazı girişinde onları uzaktan görememiş ve önden pedallamışım.



Güzel insanlarla yine güzel bir mola masasındayız.



Biraz terlemişler.
Gelsin çaylar o zaman…
...



Bir de Ortakent'in sonundaki spor aletlerinin olduğu alana gidelim.



Burası turumuzun uç noktası.



Buradan dönüşe geçeceğiz.



Bisiklet farlarımızın..



Kafa ışıklarımızın eşliğinde..



Biraz bakım,



Biraz sohbetle..



Biraz da fotoğraf denemeleri yaparak..



Gecenin keyfine..



Dostluğumuzu..



Kardeşliğimizi ekledik.



Dönüşte, ateş böcekleri gibi..



Ortakent'in ara yollarından akarak..



Tempomuzu bozmayacak küçük sohbetleri de es geçmeden.



Yolda, birer ikişer evlere dağılarak..



Gümbet kavşağına kadar güle oynaya geldik.



Neşeliyiz, keyifliyiz ve birbirimizle olmaktan çok mutluyuz.



Ben, kendi adıma, yine gece kelebeği gibiydim.



Mutsuz olan yok.



Zaten yüzümüze yansıyor.



..

.





Hiç yorum yok: