13 Aralık 2013 Cuma

Paraskevidekatriaphobia

Bugün günlerden cuma ve ayın 13 ü.
Hani uğursuz bir gündür denir ya benim için öyle değil.
Ne rakamların ne de günlerin uğursuzluğu diye bir şey olamaz.
Bence uğur kelimesi ve türevleri tümüyle saçmadır, gereksizdir ve anlamsızdır.

Böyle güzel bir günde iş arkadaşım rahatsız olduğu için dün gibi bu gün de işe gitmiyorum.
Evde Facebook filan takılırken İsmail "Saat 10:30 da tura çıkıyoruz, seni de alalım mı?" diye sorunca gün daha bir anlam kazandı.

---Fotoğraflara tıklarsanız orijinal boyutlarında görebilirsiniz.----



Hacı'nın arabaya 4 bisiklet ve 4 adam nasıl sığarız diye boşuna kafa yormuşum.


Ben bisikletlerin yanına geçince sorun filan kalmadı.


Gayet de rahat oldu.


Önde olsam ayağımı böyle uzatabilir miydim?
Hayır.


Çünkü öndekilerin durumu bu.


Hava mis gibi.
Soğuk ama rüzgar fazla değil.
Bulutlar da yakında gidecek gibi.


Yanımızda getirdiğimiz ıslak mama ve gazeteleri hayvan barınağına bırakmak için uğruyoruz.


Köpekler yine aynı coşkuyla bizleri karşılıyorlar.


Her türlü ses mevcut.
Bu güzellik de şarkı söylüyor bize.


Bu maskara da dil çıkarıyor


Yemek saati gelmiş. 
Her koğuşun önüne yemek istikhakı konmuş, birazdan tabaklarına dağıtılacak.


Karnımız acıkmış.


Yemek isterük demeler.


İsmail, aldığı ıslak mamaları veteriner Aydın beye teslim ediyor.


Kuru mama dağıtımı devam etmekte.


Bu tatlı şey yine şaklabanlıklar yapıyor.


O diğerlerinden daha şanslı, onu buraya bırakan kişi bugün gelip alacakmış.
Gönlü razı olmamış, uykuları kaçmış.
Umarım bir daha ondan hiç ayrılması gerekmez.


Bu zavallı da buraya geldiğinde uyuzmuş ve şu andakinden çok daha zayıf ve tüysüzmüş.
"Şimdi çok daha iyi." diyor Veteriner Aydın bey.


Orada işimizi bitirdikten sonra yine arabamıza biniyor ve İasos kavşağına gitmek üzere hareket ediyoruz.


Sonunda bisikletlerimizi çıkarıp ön tekerlerini monte ediyoruz.


Yaşasın bisiklete bineceğiz.


Güzel güzel yol alırken birden mantıksız bir eğimi olan bir yokuşta buluyoruz kendimizi.
Bitmek bilmeyen bu yokuşun da sonunu buluyoruz ve ilk kez ayağımızı yere basıp fotoğraf çekiyoruz.


Zaman zaman soğuk esen rüzgar terimizi buz gibi yapıyor.


Fotoroman olmadan gezi olmaz.


Foto-piştisiz de olmaz.


Hacı işi ilerletmiş, bir yandan dans ediyor, bir yandan fotoğraf çekiyor.


O dans ederken biz de en yakışıklı duruşlarımızı sunuyoruz.


.. gibi.


Sonunda İasos'a geldik işte.
Girişteki İtalyan Kilisesi'nde duruyoruz.


Dans sırası bende.


Tenekeler yorulmuşlar.


Biz hala taş gibiyiz evelallah.


Bu adam ne yapıyor?


Ya bu adam?


.. hmm poz verecek en güzel yeri arıyormuş.


Bu soğukta kimse onu kurtarmaya gitmiyor.
Havalar ısınsın o zaman kurtarılacak.


Madem pazar kurulmuş, o zaman alışveriş edelim.


Küçük ve şirin bir pazar.


Böyle rengarenk giyinirsen Nezih'de senin fotoğrafını çeker.
Asma suratını.


İasos koyu bu güneşli günde şahane bir görüntü veriyor.


Tarihi kalıntılar bu tarafta.


Biz diğer tarafa gidip, köy kahvesini buluyoruz.
Çaylar birazdan gelir.


Bu günkü son fotoğrafım bu kahve sakinin görüntüsü.

Bundan sonra dönüş yolunda hiç durmadan arabamızı bıraktığımız yere gidiyoruz.
37 km yol yaptık ama 3.5 km lik yokuşu 2 kere çıkmak bize çok iyi geldi doğrusu.
Yokuş isterseniz tavsiye derim.

Hiç yorum yok: