25 Eylül 2015
Cuma
Kurban bayramının 2. günü.
Bodrum'da bayram kalabalığı ve malum sel ızdırabı yaşanırken kafayı dağıtmanın en güzel yolu çam ormanında bisiklet sürmektir.
İhsan arayıp, "Hadi Çamlık'a gazlıyalım." deyince yeni taktığım ince yol lastiklerini söküp, kalın mtb lastiklerimi monte ediyorum bisikletime.
Arka lastik patlamış, hadi sök, yama..
Neyse 5dk gecikmeli varıyorum buluşma yerine.
10 dk da Kızılağaç'ta alıyoruz soluğu.
5:11 PM
Yani 17:11
Çok da geç değil.
Yağmur buralarda da iz bırakmış ama hasar yok denecek kadar az, çünkü ağaçlar kesilip yerine 2 katlı şirin, beyaz Bodrum evleri yapılmamış.
Zemin toprak olunca da su, zararlı değil yararlı olmuş.
Büyük sarnıça kadar tırmanırken sıcak hala etkisini sürdürüyor.
Üzerimdekini çıkarıyorum mecburen.
Burada Emincom'u telefonla arayıp "Tüh, seni çağırmayı unuttuk." deyip nisbet yapıyoruz.
Yol genişletme çalışmalarından yol kenarındaki 3 kocaman ağaç nasibini almış.
Kurbanlık koyun gibi boğazlamışlar onları.
Bu millet can almaya bayılıyor!
Çamlık köy kahvesine vardık bile.
18:18
BeBeK, ağaç gölgesi buldumu kaçırmaz.
Köy çocukları motor derdinde..
Kahvedeki insanlarla bayramlaşıp, çaylarımızı söylüyoruz.
Dedikodu zamanı.
Kim ne demiş? Nereye gitmiş? Kiminle gitmiş? Sonrasında ne olmuş?
Bildiğin dedikodu işte.
Kahveci de çaktırmadan bizi dinliyor.
Çocuklar, biz yola çıkarken, "Yarışalım mı abi?" diye soruyorlar.
İhsan'ın cevabı; "Bekleyin motorumu alıp geleyim."
İhsan'ın yarışı benimle.
Bir ara yetişsem de faydasız.
Her zaman benden daha iyi yokuşta.
Ama inişte toz yutturuyorum ona..
"Naaber? Ne oldi? Arı mı sokti?"
"Sorma abi ya, bir domuz çıktı karşıma, nah bu kadardı.."
Tamam tamam inandım.!
Akşam eğlencesi buraya kadar.
Şimdi doğru evlere..
...
..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder