Sıcak filan dinlemem, yola çıkıyorum ben.
Sabah 10.00 gibi çıkacağım yola 15.30 da çıkıyorum.
Önemli olan yola çıkabilmek.
Sonrasında herşey şahane gelişiyor zaten.
Yanıma sadece mayo ve incecik bir bez aldım havlu niyetine.
Ne kadar az yük, o kadar rahat pedallama.
Güllük, hemen hemen Milas kadar uzakta.
Bana değişik bir rota olacak.
En azından son 8 kilometresi.
Buranın adını hep unuturum.
Şimdi fotoğrafını çekince artık hafızaya da kazınır.
Neymiş?
Kaynar'mış.. :)
Güvercinlik.
Durmak yok.
Bir arkadaşım demişti ki;
"Sen hiç dinlenmiyorsun, bu yüzden yoruluyorsun."
Komik bir cümle olmuş.
Üstelik ben yorulmam.
Yorulsam, durur dinlenirim diyeceğim ama öyle de olmuyor işte.
Yokuş çıkarken yorulup, inerken de dinleniyorum.
Bu yüzden durup dinlenmeme gerek kalmıyor.
Bak yüzüme, yorulmuş gibi görünüyor muyum?
Tuzla gölünü geçtik.
Dörttepe sapağı.
Bu sefer hatırlayıp fotoğraf makinemi hazır tutuyorum ve sizlerle paylaşmak istediğim bu tabelayı fotoğraflıyorum.
Az önce sözünü ettiğim, arkadaşımın cümlesi gibi değil mi bu da?
Biraz daha gitsem Milas.
Hatta daha da gitsem Muğla.
Bu gün değil..
Bir gün de bu sapaktan dalıp, şu Kemikler köyünü görmek istiyorum.
Bu ismin de hikayesini öğrenirim belki.
Yol neredeyse bitti.
İşte Güllük sapağındayım.
Arkadaşımı arayıp sürpriz gelişimi haberdar etmek istedim ama telefon açılmadı.
Sonra da İhsan'ı arayıp yerimi bildirdim.
O da işlerini bitirip, gelip beni Güllük'ten alacak ve daha sonra Kızılağaç tarafında birlikte pedallayacağız.
Sapaktan içeri biraz devam edince 8km tabelası.
Ben, bu 8 km yi hep iniş sanırdım ama güzel bir tırmanış da varmış.
Tam benlik.
İşte Güllük sahili göründü.
Sahile inince ilk işim bakkaldan su almak oldu.
Bakkalın önünde bir delikanlı ile bisiklet muhabbetine girdik.
Nerede çay içilir burada diye sorunca, hemen yan tarafı gösterip, bizim yerimizde ve bizden olsun diye davet etti "Moment" adlı kafeye.
Gelen mesaj, arkadaşımın Güllük dışında ve uzakta, kötü haberini verince canım biraz sıkıldı.
Olsun, yeniden Güllük'e pedallamak için bir başka bahane işte deyip, İhsan gelene kadar denize girip serinleme ve bir iki fotoğraf çekme dinlencesine takıldım.
Bodrum'un kalabalıklığından sonra burası pek şahane geldi doğrusu.
Kendi özel iskelemden,
Kayık resimleri yapan İlkin Deniz arkadaşıma da bir iki görüntü malzemesi de toplayarak,
Güllük denizinde serinledim.
Mayomu ve kendini havlu sanan ince masa örtümsü kumaşımı biraz olsun kurutup toparlandım.
İhsan' da Güllük kavşağından girmiş varmak üzereymiş.
Hemen yan tarafta yüzen bu küçük kızlarla sürekli bakışıp gülüştük.
Denizden çıkardığı bir sülükle oynuyor ve sopa ile vuruyorken;
"Öldürecek misin onu?" diye sordum.
"Korkuyorum ne yapayım?" dedi.
"O da bir canlı, onun da yaşama hakkı var, istersen yeniden denize bırakabilirsin onu." dedim.
"Canlı, değil mi?" dedi ve denize, yüzdükleri yerden biraz daha ileriye attı.
Giderken bana gülümsemesi de bu yüzden.
İhsan kardeşim beni Güllük'ten alıp, Kızılağaç'a getirdi.
Ne kıyak adam bu İhsan yahu..!
Birlikte çok keyifli antrenman yapıyoruz.
Hemen hemen aynı ritmde ve kadansta basıyoruz pedallara.
Arada dedikodu da cabası. :)
Çok tehlikeli adamdır İhsan.
Ne kadar basarsam basayım, arayı açmama izin vermez.
Yalıçiftlik'e doğru, yokuş aşağı, fazla da basmıyoruz zaten.
Dönüşte, hafif çıkışa karşı yüksek kadansla pedallamak iyi antrenman olacak.
Yanımızdan "Kolay gelsin" diye geçen bir motorcu.
Zor olsun diye bisiklete biniyoruz.
Kolay gelmesini istediğimiz zaman biz de motora biniyoruz.
Gün batımına yakın, Çiftlik.
Karnım acıkmış, etraftan sürekli yemek kokuları geliyor.
Belediye kafede bir karışık tost iyi gider.
İşte geldik.
Tost ve ayranım gelene kadar burada da denize dalıp çıkıyorum.
Bu saatlerde deniz şahane oluyor burada.
Tepemize ağaçtan bir keçiboynuzu düşüyor.
İhsan hemen tadına bakıyor ve beğenmiyor.
"Çeşme'dekiler daha lezzetli." diyor.
Tost iyi geldi.
Dönüş yolunda, midemde biraz baskı yaratsa da açlığım gitti, iyi oldu.
Biz her türlü basarız pedala.
İyi ki varsın İhsan arkadaşım.
Eve (Atölye NeO'ya) varış.
Toplam 65 km.
…
..
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder