2 Mart 2014 Pazar

Rutubet

Bir önceki gece Su restoranda çaldık.
Çok kalabalık bir başlangıç gecesi oldu bizim için ve Atilla Dündar ile de ilk çalışmamızdı.
Hem dükkan için hem de bizim için oldukça verimli bir gece oldu.


Bu kadar keyifli bir gece olunca keyif verici maddeler de tavan yaptı elbette.
Şarap ve sigara tüketimim yılbaşı gecesinden sonra ilk kez bu kadar fazla oldu.


Hal böyle olunca sabah 7.30 da kalkmak  zor oldu tabi.
Çalan saatle uyandım ve ilk işim dışarıya bakmak oldu.
Bulutlu bir hava.
Henüz yağmur yağmasa da yağma ihtimali oldukça yüksek, benim canlanma ihtimalim ise oldukça düşük olunca "uykuya devam" dedim.

Arada pişmanlıkla uyanmalarım olduysa da yağmur yağdığını görüp doğru karar aldığıma kendimi inandırarak uykuya devam ettim.

11.45 de gözlerimi aralayıp güneş çıktığını görünce yataktan fırladım.
Gezinin ne durumda olduğunu anlamak için Emin'e tel ettim.
"Tuzla'ya Hacı'nın penguenlerine doğru gidiyoruz, hadi gel."
cevabını alınca hızla bir şeyler atıştırıp (kahvaltısız çıkmam abi), 
attım kendimi dışarı.


Acele ile eldiven ve kask almadığımı fark edip tekrar eve girdim.
Sadece eldivenlerimi alıp çıktığımı görüp tekrar kaskımı almak için yine eve girdim.
Böyle telaş içinde çıkınca yanıma almak için ayırdığım yedek iç lastiği unutmuşum.


Yokuşbaşı'nın başındaki ışıkları hemen geçince solladığım traktör beni yolun ortasında yakalayıp geçti.
Sonra da hızını normale alıp önümde yokuşun sonuna kadar kaldı.
Çok fazla terlememek için ve bir gece öncesinden de kendimi yorduğum için yeniden geçmek için zorlamadım kendimi.
Yokuş sonundaki ışıklarda öyle bir yerde durdu ki sağ tarafta sadece benim geçebileceğim kadar yer kalmıştı.
Oradan geçmek için yaklaştığımı görünce biraz ilerleyip hiç geçecek yer bırakmadı.
Yanımda hiç kimsenin olmaması iyi oldu, aklıma ilk gelen en güçlü küfürlerimden birini savurdum bisiklet düşmanı geri zekalıya, o da savunmaya geçince daha güçlü başka bir küfür hemen aklıma geliverdi ve onu da kullanmaktan zerre kadar tereddüt etmedim.


İşte, yalnız sürüşün özgürlüklerinden biri bu.
Yol arkadaşını rahatsız etme düşüncesi olmadan özgürce küfür edebiliyorsun.


Yalnız sürüşün bir başka güzel tarafı da hızını sadece kendine göre ayarlıyorsun.
İşter yavaş, ister hızlı.
İstediğin zaman depar atıp, istediğin zaman dinlenerek sürüyorsun.


Kötü tarafları daha çok ama; bisiklet ayrı ayrı yol alıp, sohbet etme imkanı veren tek araçtır.
Bundan mahrum kalıyorsun.
Her yol arkadaşının da bir sürüş karakteri vardır.
Eğer 2 kişi iseniz sürüş biçimini %50 yol arkadaşın belirler.
Sayı arttıkça sürüş hakimiyeti oranın azalır ve sürünün bir parçası olursun.
Bu, iyi bir şey değilmiş gibi görünse de eğer ki yol arkadaşlarını seviyorsan bunun hiç bir önemi kalmaz, sürüş başlı başına bir eğlence olur.



İşte, Bodrum-Güvercinlik arasındaki yol boyunca bunları düşündüm ve arkadaşlarıma katılmak için biraz daha hızlandım.
Boğaziçi(Farilya) sapağını geçer geçmez Emin'i tekrar aradım.
Henüz camiyi geçmediklerini, köye kadar onları yakalayacağımı söyledi.


Birkaç fotoğraf çekecek kadar zamanım var demekki.


Burası koruma alanı.
Bazı dedikodular bu alanın kurutulacağını ve golf sahaları yapılacağını söyler.
Bunlar hep spekülasyon bence.
Özellikle böyle söylentiler çıkarıp halkın kulağını alıştırma taktikleri bunlar.
İblislerin, şeytanların rant hileleri.


Aklıma gelen en baba küfürleri ard arda sıralıyor ve yoluma devam ediyorum bunları düşünürken.


İşte Emin'in sözünü ettiği cami.
Bu kadar oyalanınca onları yolda yakalamak mümkün olmuyor tabi.


Henüz varmışlar ve pazar yerindeki gözlemeciye hücum etmişken yakalıyorum onları.
Ne şekerler yaa..
Her gün görsem yine özlüyorum onları.


Üzerimdekileri çıkarmadan bir kaç fotoğraf...


Çaylar söylenmiş, tıkınma başlamış.


Bu iki ağır abi, gruptan ayrı olarak çimlerin üzerinde ve güneşin altında kendilerine özel bir dünya kurmuşlar.
Pekala, biz de onları rahatsız etmeyelim o zaman.


Esen, Yüksel'in severek kullandığı bisikleti eskitmeye fırsat bulamadan satın aldı.
İlk tur sürüşü ve çok memnun.


Tur molalarındaki sohbetlerin ucu bucağı olmaz.


Bu arada inik lastik tesbit edildi ve telafisi anında yapılıyor.


İşi bilen bisikletçilere hayranım.


Başkanın arkasından konuştuğumu fark ettim.
İyi ki kötü bir şey dememişim. :)


Mola göz açıp kapayana kadar geçti.
Bizim millet toplanınca pazar yeri bile boş kaldı.


Hava yine bulutlanmaya başladı.


Arada alçak ve siyah bulutlar olsa da durum o kadar vahim değil.


Grup çok hızlı değil.
Ben de bu fırsatı değerlendirip yol kenarındaki kalıntıları fotoğraflıyorum.


Onları zapt-u rapt altına alıyorum.


BeBeK de beni bekler durur garibim.


Geldim şekerim, hadi gidelim.


Yoldaki balıkçıya; "Pelikan mı avlıyorsun?" diye soruyorum geçerken.
Gülerek cevaplıyor; "Levrek avlıyorum abi."
İyi, penguen demedim.


Bulutlu havanın da manzaraya katkısı büyük oluyor arkadaş.


Bak..!


Bu turda bir eskortumuz var.


Bisiklet almadan önce turlarımızın nasıl geçtiğini yakından görmek isteyen Esin.
Bu işi bu kadar ciddiye alıp, böyle bir inceleme altına alanı da ilk kez görüyorum doğrusu.


Turlarımız böyle geçiyor kuzum.
Nasıl?


Tuzla gölünden ayrılıyor ve Mumcular'a gitmek üzere çevre yoluna yaklaşıyoruz.


Önümden Bahar gidiyor.
Kafası düz.


Öne geçip fotoğraf çekerken poz veriyor.
Kafa yine eğri.
Neden?


Emin, USA'dan bize katılan yeni arkadaşla ısınma sohbetinde.


Emrah başkan havada.
Ateistler bunu da açıklasın bakalım.


Çevre yolu kenarından tek sıra halinde Dörttepe kavşağına kadar yol alıyoruz.
Arkamdan gelen Recep; "Tamam, kadraja girdim, çekebilirsin." diyor.


Tek sıra demiştik ama sohbet daha baskın gelmiş.
Herkes vıdı vıdı konuşup duru.


Füsun yine şovda.


"Hav hav hav. Ne oluyor yahu?"


Patlayan lastik artık patlak değil.


Yıldıray, ona göre küçük olan bu bisikleti çok severek kullandı tur boyunca.
Dükkanına gelen bisikletleri, turlarda deneyerek durumlarını gözden geçiriyor.
Bu adam bu işi biliyor.


Arabaların gelmemesini fırsat bilip, caddenin ortalarına kadar çıkarak daha güzel fotoğraflar peşine düşürüyoruz Emrah'la ben.


Bu kadar güzel insanları,


.. çirkin fotoğraflamak mümkünmüş gibi..!


Hooop, Dörttepe sapağından içeri


Süper bir yol burası.


Ayşe ve Recep.
Tur boyunca giysileri yüzünden hep karıştırdım onları.
"Ayşe, Ayşeeee…" diye bağırınca Recep niye baksın ki?


Dörttepe'nin sarı papatyaları.


Dörttepe'nin şirin koyunları.


Dörttepe'nin tatlı insanları.


Uzun yokuşun başında, en arkadan öne doğru gelirken herkese yokuşunuz bol olsun temennisinde bulundum.
Füsün' da bana "Allah müstahakını versin." diyerek karşılık verdi.
Duaları kabul oldu.
Yokuşun sonuna doğru herkesin önüne geçmişken Erdal; "Abi, arka lastiğin inmiş galiba." diye uyarıyor beni.
Yedek iç lastiğimi unuttuğumu burada anlıyorum işte.
Sağolsun Emrah, yapıştıramadığım lastik yerine ondaki iç lastiği takmamı öneriyor.
Taktık ve yola devam ettik.
Yola çıkmadan önce eldivenimin tekini bulmak için sırt çantamı 2 kere boşalttıktan sonra elimde olduğunu fark ettim.


Uzaklaşan gruba yetişme çabaları.


Sağlam lastikle, yeniden, mutlu sürüşler.


Mutlu inekler...


Mutlu yol arkadaşları...


Onları geçip, mutluluklarını sonlandırıyorum.
Ne iğrençim değil mi?


Askeri hava alanı girişine herkes görsün diye bu güzel şeyleri koymuşlar ve fotoğraf çekimini yasaklamışlar.
Tey allahım…!
Her geçişte yeniden çekiyorum fotoğraflarını.


Bulutların arasından ışınlarını gönderen güneş manzarımızı yıkıyor..


.. ve berraklaştırıyor.


Yüzlerimize gülücükler yerleştiriyor.


Teşekkürler Amon-Ra.


Teşekkürler Jüpiter.. :)


Teşekkürler çobanı taşıyan vefakar eşek.


Teşekkürler…!


Tur bitti, Bahar da bitti.


Özgür'e Ayşe'nin tekerlemesi; "Düşünme kara kara, Al bir kumbara, İçine at bol para."
Çok yaşa Ayşe.
Sen de Özgür.


Esin hanımı yolcu ediyoruz.
Bir dahaki tura eskort olarak değil bisikletli olarak katılmasını umuyoruz ama bizden hoşlanmamış olabilir, çay davetimizi kabul etmedi zira.


Tur bitti, yak bir sigara Emrah.


Esin hanım arabasına teslim edilen eşyaları getiriyor.
Eşyalar ne hale gelmiş.
Kesin hoşlanmadı bizden…!


Emrah işi büyüttü, bir de bira açtı.
"Ohh, sefam olsun." deyip duru.
Olsun tabi.


Tur bitince böyle pişmiş kelle gibi sırıtma modası var.


Solda yeni katılan arkadaş; "Bunların hepsi çatlak, bir daha gelmesem mi acaba?"
Arkada Fatih mesaj yazıyor; "Tamam karıcım, birazdan evde olacağım, vallahi yoldayım."
Arkada Bahadır; "Nezih abi de bana, 'kurtul bu pantolondan, tayt giy sen de' diyor. Ölsem giymem, öyle tayt mayt delikanlıyı bozar."
Önde Ayşe; "Evin alarmını açmış mıydım acaba? Komşular da aramadı. Hırsız girse kimsenin haberi olmaz. Hay allah, kurt düştü içime, rezil oldu kahve keyfim."
Sağda Aysel; "Bu gözlüğe çok para verdim ama kimsenin ilgilendiği yok. İnsan bir 'Yakışmış, güle güle kullan' filan der yahu."


"Öyle yukarıdan bakmak kolay. Gel sen de aramıza bak ne hale geleceksin."

Hiç yorum yok: