19 Ocak 2014
Bu gün doğum günüm.
Çok uzun süredir bir doğum günü partisi düzenlememiştim.
60 a 1 kala bir tane ister deyip hazırlandım parti için.
Avlu'da toplanacağız ama henüz ses tesisatı hazır değil.
Bu yüzden bisikleti ikinci plana alıp sabah 11:00 de hazır olacağı söylenen tesisatı kontrole gidiyorum.
Ama Avlu'da kapı duvar.
Hakan'a bir telefon.
Cevap; "Abi, ben tesisatı topladım, geliyorum. Senin gelmene gerek yok. Profesyonel bir arkadaş kuracak tesisatı. Akşam üzeri bir kontrol edersin. Sorun çıkmaz." deyince eve gidip hemen bisiklet giysilerimi kuşanıp bastım pedala.
Oasis kavşağında saat 11.53
Yalıkavak yokuşu %8 eğimli yokuşu 70km süratle çık diyor.
Yok, olmaz, ben daha yavaş çıkacağım.
Ya da 70 yaşın üzerindekiler pedallayamaz mı diyor bilemedim.
Bu arada küçük bir bilgi; Dizlerinize fazla yüklenmemek için dakikada 60 turdan daha az pedal çevirmeyin. Bilemedin 50. Eğer ki yokuşta 50 turun altına düşüyorsanız inip yürüyün daha iyi.
Yalıkavak göründü.
Oasis'ten buraya 45 dk.
Fena değil.
Hacı'yı aradım, "Şimdi Yalıkavak'tan çıktık, Kudür'e doğru gidiyoruz. Yolda yakalarsın bizi." diyor.
İşte turun sonuncusu. Yakaladım.
Hava şahane demiş miydim?
Yalıkavak yokuşunu çıkarken yaz sıcağını hatırladım resmen ama şimdi hafif bir esinti ile kalp atışlarım normalde.
Piknik alanında tüm ekibi yakalıyorum.
Bizim insanımız pazar günü yeşilliğe yayılıp mangallı piknik yapar.
Biz ise spor derdindeyiz.
"Böylesi daha sağlıklı." diyor Hacı.
Ya da ben uydurdum.
İşte Tarçın.
Gümüşlük'te bulmuş bizimkileri ve yine peşimize takılmış.
Öpüşüp koklaşıp, hasret gideriyoruz.
Daha iç kısma doğru pedallıyoruz.
Emin'le birlikte herkesin çıkmadığı bu tepeye pedallıyoruz.
Biliyoruz ki güzel manzara var.
"Hey Dünya, n'aber yahu."
Bir sonraki koyda da bir başka güzellik saklı.
Buraya da sadece Emin ve ben iniyoruz.
Biz iki yaşlı kurt, gençleri geride bıraktık yine.
Heyt bee..!
Var mı böyle bir slüet?
Hey, millet, gelsenize yahu, burası şahane."
Kendin söyle, Emin işitsin.
Emin, nerdesin ya?
Ohoo, Emin tepeyi çıkmış bile.
Yalıkavak çay bahçesinde tostumu bekliyoruz.
Gelince birlikte yiyeceğiz.
Herkese yeter çünkü yarım ekmeğe tost yapıyorlar burada.
Hepsi bana çok.
Çok olmasa da paylaşıyorum bir kısmını zaten.
Bakmayın siz Emin'e, "Tek başına yedi hepsini." diyor.
Yalan.!
Bu gün farklı guruplarla gelindi Bodrum'dan.
İşte Atilla, Thomas ve Recep üçlüsü.
Onlar da tıkınmada.
Böyledir, bisikletçi her fırsatta tıkınır.
Önden giden gurubu yakalamak için basıyoruz Emin'le.
Gerişaltı'nda 1-2 kişiyi geçtik bile
Tarçın köşeyi dönüp karşısında bu sevimli ineği görünce yaygarayı bastı.
Korktu garibim.
Yokuşlar bitmiyor.
"Bu ne be?"
Gümüşkaya sitesinin önünde mola.
Emin ve Tarçın.
Emin, "Tarçın'ı eve alsam mı?" diye düşünüyor.
Bence al. O dünyanın en tatlı kuçusu.
Bu da tatlı bir şey. Ama o sahipli. Tasması var.
Tarçın'a uzaktan "Hav." diye selam veriyor.
Birbirlerini uzaktan tanıyorlar herhal.
Gümüşlük, gümüş gibi parlayarak karşılıyor bizi.
Nejat'ı özlemiş, "Gelsin artık." diyor.
Bizim de dualarımız ve kalbimiz Nejat İşler'le.
Hadi dostum, kalk artık ayağa!
Emin takipte, "Ne zaman geldin? Seni görmedim." diyor.
Beni takip etmek kolay değil dostum. He he.
Gümüşlük'te çay, cevizli kek, köfte, tost, allah ne verdiyse mideye indiriyor millet.
Güneş banyosu.
Bir hatıra fotosu.
Bu saksıda da ilginç bir çiçek var.
Balıkçılar ağ toplamada.
Zor iş bu ağların bakımı.
"Seneye yenisini almak lazım." diyor.
Oldukça kalabalık bir gezi gerçekleşti yine.
Havalar böyle giderse bütün bodrum bisikletçi olacak gari.
4 yorum:
Her zaman olduğu gibi harika anlatımlar ve kareler var :)
Dostum bu şahane günün finali de senin organizasyonun, şahane gitarın, güzel sesin ve güzel sesli vokalistin; Hülya Sezgün katkısıyla MUHTEŞEM BİR FİNAL ile sona erdi. ( Bu arada AVLU BAR'ın yemekleri, Şarapları ve ambiansı ile hesabı da güzeldi, onlara da teşekkürler)
Recep, teşekkürler.. Seni de takip ediyoruz.. ;)
Emin dostum, varlığınızla güzelleşti günümüz ve gecemiz. İyi ki varsınız. :)
Yorum Gönder