22 Aralık 2013 Pazar

En kısa gün.

Yılın en kısa günü.
Sabahın ilk saatlerinde Antik Tiyatro yakınlarında arkadaşlarımı bekliyorum.


Tam saatinde, ben üstteki fotoğrafı çekerken geldiler.


Küçücük arabaya 4 bisiklet, 4 bisikletçi doluştuk ve Güvercinlik yolunu tuttuk.
Güvercinlik'te fırından poğça ve simit alıp aşağıdaki kahvede kahvaltımızı ettik.


Arabamızı park etmek için Güneş'in evinin önünü seçtik.
Güneş'e de günaydın dedik
Yakında geçirdiği ameliyattan son böyle ayakta ve sıhhatli görünmesi de çok hoşumuza gitti tabi.


BBK gezisi aslında Mumcular'da başlayacak ama biz daha fazla km yapmak için 8 km öncesinden başlıyoruz.


Sabahın serin saatlerinde Mumcular yolu.


Doğa bize güzel görüntüler vermeye devam ediyor.
Heryer kırağı olmuş ama durup yakın çekim yapmaktansa benden uzaklaşmış olan arkadaşlarımı yakalamaya çalışıyorum.
Yakalıyamıyorum.
Mumculara kadar 100m önümden gittiler.
10 pedal eksik bassalar onlara yetişirdim ve gurup halinde gidebilirdik ama bunu yapmadılar.
Nedenini de sormadım.


Mumcular'a vardığımızda pazarın renkli görüntüleriyle karşılandık.





Mumcular pazarı çok güzel oluyor.


Tüm çevre köylüsü buraya alışverişe geliyor.


Bir çoğu da kendi ürünlerini satıyorlar bu pazarda.


Her biçimde pazar yerleri her zaman hoşuma gitmiştir.


Hele ki bunun gibi köylü pazarları çok daha samimi olur.


Bir pazar buraya sırf fotoğraf çekmek ve alışveriş etmek için gelmek istiyorum.


Bugün değil.
Bugün bisiklet günü.


Şahane bir güneş bizi ısıtmaya başladı bile.
Mumcular baraj gölünde gurup fotoğrafı için duruyoruz.


Bu kez ben, gurup fotoğrafı yerine arkamızdaki gölün şahane görüntüsünü sabitliyorum.


Kendi izimi de sabitliyeyim.


Güzel ağaca bir selam, hatta saygı duruşu.


Köy kahveleri Mumcular pazarı yüzünden kapalı.
Biz de bu dinlenme tesisini buluyoruz.


Dinlenme tesisini 4 kişilk şirin bir aile işletiyor.
Anne, baba 2 de güzel kızları.
Çevrede de bir sürü hayvan.
Bu güzellik de onlardan biri.
Fazla yaklaştırmıyor yanına, kafasını okşamak için yaklaştığımda bana hırladı.
Sonra Serdar çağırdığında kalkıp onun yanına gitti.
Serdar'ın yorumu; "Tabi, hayvan kendini kime sevdireceğini biliyor." oldu.
Bunu da gerçekten anlamadım.
Sormadım da.


Onun yerine çevrede dolanıp fotoğraflar çektim.


Baba oğul bu oyuncaklarıyla çok eğleniyorlar.


Çamaşır kurutma saatim.


Baba oğul sohbetteler.
Doğanın tadını çıkarıyorlar.


Nezih'in sofrası.


Bahçede bir sürü tavuk.
Bunların yumurtası ne güzel olur.


Burada yaklaşık 1 saat geçiriyoruz.



Haydi pedallamaya Ayşe.


Güven aramızdaki en genç bisikletçi
14 yaşında. 
18 yaşında gösteriyor ve 40 yaşında gibi olgun.
Bana ve Ufuk'a fındık ikram ediyor.


Kuzyaka'ya doğru pedallıyor gurup.
Ben de en arkadayım.


Aldım fotoğraf makinemi elime, herşeyi sabitliyorum.


Güven hala fındık dağıtıyor.
Şimdi de Hacı'yı yakalamış.


Emrah' da sabitleme işinde çalışıyor.


Baba oğul sürekli konuşuyorlar.


Çok da güler yüzlü insanlar.


Burada ne oluyor anlamadım.


Ayşe her zamanki gibi kendini soğuktan sakınıyor.


Bir sapakta öndekiler geride kalanları bekliyor.


Ben de müthiş ağaç kökünü sabitliyorum.


Çok şirin bir minibüs.
Seçkin' de koltukları çok şirin bulup fotoğraf makinesinin içine gömdü.


Pırıl pırıl ev yapıp bahçesinde bu kadar külüstür bir gölgelikte oturmanın manası nedir?


Yorumsuz.


Gurubun yokuşlarla başı dertteydi bu turda.
Gerçekten zorlayıcı yokuşlardı ve herkes çok başarılıydı.


Burada köylüler dumanla haberleşiyorlar dermişim.


İşte bir yokuş daha.
Yavaş yavaş şikayetler başladı.


.. ama aramızda yokuşlarla dalga geçenler de yok değil hani.


Şirin bir Ege köylüsü ve Emrah.


Hacı, bu fotoğraflama işinde çok eğleniyor.


Sıkı bir yokuşta, gurup geride dinlenirken ben durmuyorum ve tarlanın içine dalmaktan alamıyorum kendimi.
Ekinlere yazık olur diye düşünsem de "Bir ayı da benim kadar zarar verebilir. Farzedelim ki ben bir ayıyım." diye geçiştiriyorum bu düşüncemi.


Benim gibi düşünen bir zat daha.


İyi oluyor Emin'in gelmesi, böyle artistik pozları her zaman vermem yoksa.


Ben ne kadar şanslı bir insanım yarabbim.
Şükürler olsun verdiklerine.





Bu amca da yol kenarında oturmuş araba bekliyor Alaçam'a gitmek için.
"Atla götüreyim amca." dedim.
"Gerek yok." dedi, "Beni almaya gelecekler."


Alaçam'a gitmek o kadar kolay değilmiş meğer.


İnanılmaz bir yokuş çıktık ve yavaş çıkanları beklerken de böyle dostluk fotoğrafları çekme fırsatımız oldu.
"Tim" ve ben.


Aysel enerji için muz molası vermiş.
Bana da bir poz veriyor.


Önden gidenlerin enerjileri yerinde anlaşılan.


Sürekli poz veriyorum ya.



Dönüş yolunda, karanlığa kalmamak için, biz Güvercinlik yolcuları gurubun önünde gazladık.
Mumcular'a ilk Serdar'la ikimiz geldik.


Bizim üstteki fotoğrafımızı çeken bu arkadaşın kim olduğunu tahmin edin bakalım.
Öncelikle, bu tabelaları yazan kişi.
Sonralıkla da gerçek Kerimoğlu.
Bunları kendi ağzından öğrendik.
"Şanslısınız, beni arasanız da bulamazdınız. Kerimoğlu ayağınıza geldi." dedi ve yakında Kerimoğlu hikayesinin filme alınacağı müjdesini verdi.


Biz Serdar'la arayı çok açtık sanıyoprduk ama 2 dk sonra Hacı ve diğer guruptan 3 kişi daha geliverdiler.
Onlar arkadaşlarını beklemek için köy kahvesine giderken biz de Güvercinlik'te bıraktığımız arabamıza pedalladık.
Güneş batmak üzereyken de arabamıza ulaştık.
Köy pazarından aldığımız portakallardan Güneş'e de vermeyi ihmal etmedik tabi.


Bisikletleri arabaya yüklerken biz de mandalinalara hücum ettik.
İhtiyacımız varmış.


"Bu nedir?" diye sormayın.
Ben de bilmiyorum.

Toplam 64 km.

Hiç yorum yok: