Hani, hep garson olarak gördüğün kişiyi sokakta görünce "Kimdi bu ya?" diye düşünürsün ya, onun gibi. Ya da banka memurunu..
Ben de kendime yabancılaşıyorum onunla olmadığımda.
Geçen gün bir arkadaşım "Hastalık gibi." benzetmesini yaptı.
Nasıl bir şey bu? Hastalık gibi gerçekten.
Yeni tanıyıp, çok sevdiğim bir arkadaşım arabasında taşıyor bisikletini.
Her gittiği yerde onu kullanabilmek için.
Böyle bir şey bu bisiklet.
Çok seviyor ve ona bağlanıyorsun.
Öyle hemen olmuyor tabi.
Yol yapıyor, arızasını gideriyor, onu yeniliyor, aksesuarlar ekliyor ve böylece onunla özdeşleşiyorsun.
Çarşıya, pazara, akşam gezisine, mümkünse heryere onunla gitmeye başlıyorsun.
Bir de bisiklet arkadaşların var tabi.
Dağ başında, salak bir yol yüzünden yere yapışıp, yumuşak rüzgarın yerini çakıl taşlarının aldığında yanında olan.
Az önce gelen telefondaki geri zekalının kurduğu salak cümle yüzünden dağılan dikkatine, amortisör ayarlarınla oynadığın için elinin ayarına, su içme zamanının geldiğini unutmana, az önce geçen arabanın şöförünün çaldığı anlamsız kornaya kabahat yüklerken ve acılar içinde yerden kalkıp, "Acaba bir yerimi kırdım mı?" diye inlerken yanında belirip "Ne oldu ya, iyimisin?" diyen yol arkadaşın.
Bir de onlar var.
Yol arkadaşların.
İşte onlar, bisikletinden öne geçiyorlar.
"Onlar olmasa, onlarla paylaştıkların olmasa.." diye düşünüyorsun.
Bisiklet sonunda bir araç, canlı değil.
Her ne kadar sen onu canlı bir varlık gibi görmeye başlasan da..!
1 yorum:
"bisiklet, harcadığınız emeğin karşılığını verdiğinden en sosyalist ulaşım aracıdır" demiş ya bir muhterem insan; bisiklet arkadaşlığı da öyledir aslında... bu yüzden bir yere ulaşmanın sevincini, yorgunluğunu, acısını da paylaşabilmektir... umarım yine aynı parkuru birlikte pedallarız...
Yorum Gönder