5 Şubat 2014 Çarşamba

Yokuş turu




Sabah oldu, bunun gözü yine kapıda.


Buluşma yerinde kimse yok.


Bodrum'un en sosyal köpeği bile burda.
Her türlü etkinlikte onu görebilirsiniz.
Facebook'tan takip ediyor olmasın.
Ama bu sefer yanıldı, arkadaşlarım Mangalcı'da buluşmayı seçmişler.


Ben yine de buluşma saati olan 10:00 a kadar bekleyip öyle çıktım yola.
Gelen gelmiş Mangalcı'ya.


Soldan sağa; Yüksel, Umut, Kerim, Hacı ve İsmail.



İnce ayarlar yapalım.


Yaptık, hadi gidelim.


Bakkaldan su ve enerji barlarımızı alalım, malumunuz üzere bizi zor bir tur bekliyor.


Kerim sabırsız; "Hadi, gitmiyor muyuz?"


Kızılağaç.


Alazeytin sapağı.


Telefonlarımız susmadı bugün.
Bizi en çok yoran o telefonlar oldu.


Yokuş başladı.


Bu uzun sarnıçları seviyorum.


Bakalım daha ne kadar korunabilecekler.


Biz hatıra fotoğrafımızı çekelim de..


Ne olur ne olmaz.


Foto-pişti.
Bilmeyenler için; Foto-pişti iki kişinin aynı anda birbirini çekmesi demek.
Aramızda bir oyun bu, her gezide yapıyoruz.
Bu fotoğrafın tam tersi de Hacı'da var, paylaşınca buraya eklerim.


İşte ekledim.
Bu da Hacı'nın foto-piştisi.



Fotoğraf molasından sonra asıl yokuş başlıyor.


Enerjinizi harcamayın çocuklar, daha yolun başındayız.


Genelde kondisyonlarımız birbirine yakın.


Sadece Yüksel hastalıktan yeni kurtulduğu için az bişey geride kalıyor.
Daha az enerji harcamıyor ama bizden daha az dinleniyor molalarda.
Bu durumda bu turu bitirmesi takdire şayan.


İlk zirvemiz.


Buradan Çiftlik köyüne güzel bir iniş var şimdi.


Umut, buralarda yeni.
"Ne tarafa gideceğiz?" diye soruyor.
Bu fotoğraf da benim cevabım.



Karşıdaki tepenin zirvesi en yüksek nokta.
Rakım: 520 m.


Çiftlik'e inerken, yol açma çalışmaları.


Güzel bir toprak yol inişi.


Aman dikkat.


Umut; "Bu turların en çok bu yönünü seviyorum." diyor. 
"Karşına bir anda böyle sürpriz güzellikler çıkıyor."


Yazın burası kuruyacak.


Şimdi gözlerimize banyo yaptıralım.


Bu soğukta gerçek banyoyu bu güzel ördekler yapıyor.


İnişe devam.


Çiçekli badem ağaçları arasından köye giriyoruz.


Köylü nine.



Kerim peşimde.
Gel çocuğum.


Aslında burada mola yoktu ama oldu.


İyi de oldu.


Çaylar..


İkramlar..


Sohbetler..


Ben çayımı ve küçük tıkınmamı bitirip sabırsızlanıyorum.


Güneş gittikçe  ısıtıyor.


Çiftlik köyünden ayrılıyoruz.


Gerçek yokuş şimdi başlıyor.


Yokuşu güzel hale getirmek için ne yaparsan yap,


Yokuş yokuştur.


Asfalt bitti, bir bu kadar da toprak yol çıkacağız.


Umut, yükünü hafifletmek istiyor.
Çantaları dönüşte almak üzere bir ağacın altına saklıyor.


Oldukça dik bir yokuş.
Kerim SPD pedal kullanmanın zorluğunu yaşıyor burada.
Bir iki yerde inip yürümek zorunda kaldı.
Aramızda en iyi kondisyona sahip olan odur, bu yüzden böyle bir açıklama yaptım.


Keyfim yerinde, ne zamandır bu zorlu turu yapmak istiyordum.


Çıkışta da inişte de hem bisikletlerimiz hem de bizim için en zorlu yol burası oldu.
Çok taşlı ve dik bir yokuş.


Bir yanı da uçurum olduğu için fazladan tehlike de içeriyor.


Ama yine de güle oynaya zirveye varıyoruz.


Zoru başarmanın keyfini yaşayalım biraz..


Terden ıslanan eşyalarımızı da bu güneş sayesinde kolayca kuruttuk burada.


Hem tekerlekleri hem de vites sistemi bu tura uygun olmadığı halde Umut bu bisikletle çok iyi bir performans gösterdi.
Tebrik ediyorum kendisini.


Portakallarımızı yolda bıraktığımız çantanın içinde unutmuşuz malesef.
Ben onlara hazırlamıştım kendimi oysaki.
Hayal kırıklığı oldu benim için ama ne farkeder, inanılmaz bir zirvede şahane insanlarla, muhteşem bir gün yaşıyorum.


Portakalsız ama çok şahane.


Portakalsız ama dostlarımla.


Portakalsız ama uzun süre sonra Kerim'le birlikte aynı turda.


Portakalsız ama muhteşem bir doğada.


"Bırak Nezih şu portakal muhabbetini, atacağım kendimi şimdi aşağıya." diyor Kerim.


Haklı.


İşte portakallarımızı tüketeceğimiz Etrim köy kahvesine geldik.
Oleeeeyyyyyy….!


Arkadaşlarım da geldiler..


Portakalların olduğu çanta da geldi.


Haydi portakal tüketmeye..


Oh bee, sonunda..


Bu ineklerden biri gidip Merida'yı yaladı.


Çoban nine, söz dinlemeyen ineklerini "Eşşek." diye azarlıyor.


Portakal molası, portakalların bitmesi yüzünden sona erdi.


Buyrun Çamlık yokuşuna.


 Önden buyrun hatta..


Ben nasılsa öne geçiveririm.


Nerede kaldınız bakiim.? 


Kerim; "Ben ormana daldım abi, kızma bana bir daha yapmam."


Umut; "Odunun değerini koru abi, vurma bana."


Kerim; "Teslim oluyorum."


Çılgın Hacı, geç kalmanın cezasını kozalaklı çiçek yiyerek ödüyor.


Kerim; "Nezih abi yapma, iyi adamdır Hacı, bak bi daha yapmayacakmış."


Hepsini bi güzel sopalıyorum ama Yüksel bu yokuşu da tamamladığı için ona bişey yapmıyorum.


Çamlık biraz ileride.


Hava yeniden kapanıyor.


Ağaçların arasında güzel bir sarnıç.


Kerim, "MTB turu dediğin böyle olur işte." diyor.


Son durağımız Çamlık köy kahvesi.
Dışarısı biraz serin oldu, o yüzden içerde oturuyorum.
Soba yanmıyor tabi.
Daha önce yazmış mıydım acaba; bu soba kamyon teker jantlarından yapılma.
Soğuk geceler içine atılan bir kaç odunla kısa sürede kıpkırmızı kesiliyormuş.
Muhteşem bir ısıyla kahvedekileri sarıyormuş.
Kim yaptıysa aferin ona.



Duvardaki resimler..


Eski ocak içinde çay ocağı.


İlginç bir saat. Ters işliyor.


Son yokuşumuz Çamlık'tan sonra.


Yokuş sonunda dinlenmeden devam ediyoruz.


Bir açıp bir kapayan hava.
Parçalı bulutlu bu demek.


Umut bu geziden çok memnun.


Kerim'in gülüşünden belli zaten ne hissettiği.




Mangalcı önünde Yüksel'den ayrılıyoruz.
O arabasıyla geldi, onunla dönecek evine.


Biz son olarak Kızılağaç-Bodrum arasındaki bu yokuşu çıkıyoruz.


Bitmeyen yokuşlar bununla sona eriyor.


Burada da Kerim'i arabasına bırakıyoruz.


Benim de ayrılma zamanım geldi.


Umut, İsmail ve Hacı Bitez'de oturuyorlar.

Yokuş turuna katılan arkadaşlarımın hepsine çok teşekkür ediyorum.
Muhteşem bir gün yaşadık.



5 Şubat 2014 rotası.





Hiç yorum yok: