4 Şubat 2019 Pazartesi

Manavgat'ta kahvaltı.

4 Şubat 2019
Pazartesi
Antalya


Bir sürü zamandır uzun yol pedallamamıştım.
Kağan, "Abi, sana Manavgat'ta kahvaltı ısmarlamak istiyorum ama bisikletle gitmemiz şart."
deyince bu teklife balıklama atladım.
Gidiş-dönüş toplam 177 km.



Günler kısa, mesafe uzun.
Dönüşte karanlığa kalmamak için yola erken çıkmak lazım.
Buluşma yerine benim evden 14 km var.

Hafif bir kahvaltı yapıp 8:15 te Antalya'yı bir baştan diğer ucuna pedallamak için yola koyuldum.
Hafif kahvaltı:  Sıcak süt ile yumuşatılmış 40 gr yulaf, 1 ince dilim kepekli ekmek, üzerinde eser miktarda tereyağı, beyaz peynir ve portakal reçeli, 1 küçük fincan tereyağlı ve sütlü kahve.




Yanımda 2 adet 750 ml matara var.
Her ikisi de 50 şer gr Isotonik vitamin complex karıştırılmış su ile dolu.
Birini gidişte, diğerini de dönüşte tüketeceğim. Ayrıca suya devam.

Bu turda toplam 9-10 lt su tükettim, 3 lt si isotonikli.



Akra Granfondo start+finiş noktasından geçiyorum.
Güneş doğalı 1/2 saat oldu ama şehir şimdiden capcanlı.




Buluşma noktasına tahminimden 15 dk önce geldim.



10 dk sonra da Kağan geliyor ve hemen yola koyuluyoruz.
Saat: 9:00



1-2 ihtiyaç molası dışında durmaya niyetimiz yok.



Benim evden 40 km sonra Belek-Serik bağlantı yolunda arka lastiğim patlıyor.


Yanımda yedek lastiğim var.
Hemen değiştiriyorum.




Lastik değişiminden sonra 200 m ilerideki benzincide biraz daha hava basalım diye duruyoruz ve beleş çay buluyoruz. Üstelik limon da var.



Çay keyfiyle biraz sohbet ve Antalya güneşi.



Çayın yanında enerji barı da yüzümüzü güldürüyor.



Selge kavşağı.
Manavgat'a 30 km den az kaldı.



Sıra ile deryara giriyor ve birbirimizi dinlendiriyoruz.
Böyle bir uyum olunca da kolay bir sürüş oluyor.
(Deryar; öndeki bisikletin arkasından çok yakın sürerek karşıdan gelen rüzgarın direncini azaltmak.)




Manavgat'a gelmek yetmiyor, kahvaltı yerine ulaşmak için Oymapınar'a doğru 8 km daha pedallamak gerekiyormuş.



"Bu meşhur kahvaltıya ulaşmak o kadar da kolay değilmiş" diyorum.
Kağan; "Kolay olsaydı herkes yapardı be abi." deyip basıyor pedallara.




Bir kahvaltı için 88.5 km pedallanır mı?



Üstelik asfalt da bozuldu, hoplaya zıplaya gidiyoruz.



Kağan; "Az kaldı abi ama biraz daha var." cümlesini 7-8 kere kurdu, ister inan ister inanma.



Geldik mi?
Hadi canım!




Geldik valla!



Burada bizi Ayşe karşılıyor. Kağan'da yol yorgunluğu diye bir şey kalmıyor tabi.
Portakal ağaçları arasındaki masalardan en çok güneş görene kuruluyoruz.




Terden sırıksıklam olan giysilerimizi kurularıyla değiştiriyoruz.
Islaklar güneşlensin, biz kahvaltımızı söyledik bile.




Bunca yolu neden pedalladığımızı bu görüntü anlatıyor olsa da..

  

Sahanda köy yumurtası, gözlemeler ve daha neler neler.
Geri dönüşümüzü bu kahvaltıya borçluyuz.




Kahvaltı sonrası biz!
Dönüşte rüzgarı bir süre arkamızda bulunca 38-40 km süratle yaklaşık 15-20 km yol alıyoruz.



Serik girişinde Kağan' da lastik patlatıyor.



O, yanına 2 tane iç lastik almış.



Umarız ikinci lastiğe ihtiyacımız olmaz diyoruz...



... ama duamız kabul olmuyor.
Üstelik dış lastikten çıkardığımız cam kırığı bizim sandığımız gibi 1 tane değilmiş.
Taktığımız lastik de patlayınca Kağan 3 tane daha cam kırığı çıkarıyor dış lastikten.

Sonuçta yeniden tamir edip yola koyuluyoruz ama bir kez daha patlayınca,
Kağan; "Abi karanlık olacak, sen pedalla, ben bir araba bulup eve giderim buradan." diyor ve beni yolluyor.




Benim eve varabilmem için 40 km daha pedallamam gerekiyor.



Antalya trafiğine girmeden karanlık oluyor ve ben ışıksız olarak, akşam trafiğinde 20 km pedallıyorum.
Ne kadar can sıkıcı şeyler olsa da 177 km yol yapmış olarak evime vardığımda benden mutlusu yoktu.

...

..

.




Hiç yorum yok: